(Hazırlayan: E.Ç.)
1- “İlm-i fıkh, mesâil-i şer’iyye-i ameliyeyi bilmektir.”
İlm-i Fıkh: Fıkıh ilmi
Mesail: Meseleler
Mesâil-i şer’iyye-i ameliye: Amellerle ilgili şer’i / hukuki meseleler
2- “Bir işten maksat ne ise hüküm ona göredir.”
Örnek:
- Yitik bir malı koruyup sahibine verme niyetiyle alan kişinin, malın helak olması halinde onu tazmin etmesi gerekmezken; söz konusu malı sahiplenme niyetiyle almış olması halinde tazmini gerekir.
- Bir devlet büyüğüne ibadet niyetiyle secde edilmesi küfür, bunun saygı amacıyla yapılmış olması sadece günah olarak görülmüştür.
3- “Ukudda itibar mekasıd ve meaniyedir; elfaz ve mebaniye değildir.”
Ukud: Akitler, anlaşmalar
Mekasıd: Maksatlar
Meani: Manalar
Elfaz: Lafızlar, sözler, cümleler
Mebani: Açıklamalar
Bu madde, niyet ile ifade arasında aykırılık bulunduğu zaman geçerlidir. Yoksa lafız tamamen bir kenara atılacak değildir. Ayrıca bu madde, lafızların asıl manalarından başka manalarda da kullanılabileceği göz önüne alınarak tespit edilmiştir.
Kaidede “ukud” kaydının bulunması, yeminlerle ilgili hükümleri istisna etmek içindir; zira yeminler amaca göre değil, kullanılan lafızlara göre değerlendirilir. Kısastan af gibi.
Örnek: Bir kimse usulü dairesinde tanzim ettiği senette “Şu malımı oğlum Ahmet’e hibe ediyorum. Sağ olduğum müddetçe bu malda tasarruf edeceğim, ben öldükten sonra oğlum Ahmet tasarruf edecek ve diğer varislerim müdahale etmeyecektir.” demiş olsa, “hibe ediyorum” tabiriyle bu tasarrufun hibeye hamli mümkün ise de “Ben sağ olduğum müddetçe tasarruf edecek” ibaresinin delaleti ile maksadın vasiyet olduğu anlaşılır.
4- “Şekk ile yakin zail olmaz.”
Şekk: Bir şeyin varlığına ve yokluğuna eşit derecede kani olmak
Yakin: Bir şeyin varlık veya yokluğundan birine, bir delil sebebiyle, aklın kesin olarak veya kuvvetli bir zanla karar vermesi
Zail olmak: Yok olmak
Yani: Var olduğu yakinen bilinen bir şeyin aksine kesin delil bulunmadıkça, sonradan meydana gelen bir şüphe ve tereddütten dolayı onun yok olduğuna hükmedilmez; yakin, ancak yakin ile zayi olur.
Örnek :
- Abdestli olan bir kişi, abdestinin bozulup bozulmadığından şüpheye düşse, abdestinin bozulduğuna dair kesin bir bilgi olmadıkça bu şüpheye itibar edilmez, bu abdestle kıldığı namazlar sahih kabul edilir.
- Bir kimse “Filan şahsa zannımca şu kadar lira borcum vardır” dese bununla borç sabit olmaz.
5- “Bir şeyin bulunduğu hal üzere kalması asıldır.”
Yani: Geçmişte sabit olduğu kesin olarak bilinen bir şeyin, aksine bir delil bulunmadıkça geçmişteki haline itibar edilir.
Örnek: Kayıp kişinin hayatta olduğu geçmişte kesin olarak bilinmekte iken, öldüğüne dair kesin bir delil bulunmadıkça hayatta olduğu kabul edilir. Dolayısıyla, bu durumdaki kişinin ölümüne dair kesin bilgi elde edilmedikçe, malları mirasçılarına paylaştırılamaz.
6- “Kadim kıdemi üzerine terk olunur.”
Kadim: Başlangıcını kimsenin bilmediği şey, eski.
Kıdem: Eskilik
Örnek: Bir evin yağmur suları, eskiden beri komşusunun bahçesine akmaya devam ettiği halde, komşusu, “bundan sonra akıtmam” diyemez. Çünkü bu uygulama “kadim” olmuştur.
7- “Zarar kadim olmaz”
Örnek: Yayaların geçişini engelleyecek şekilde yapılmış balkonlar, kamu sağlığını tehdit eden kanalizasyon ve çöplükler, ne kadar eski uygulamalar olursa olsun kaldırılır veya tamir edilip zararları giderilir.
8- “Bir zamanda sabit olan şeyin hilafına delil olmadıkça bekasıyla hükmolunur.”
Hilafına: Aksine, tersine.
Beka: Kalıcılık
Örnek: Bir kimsenin başka birine borçlu olduğu, ikrar veya başka bir delille sabit olduktan sonra bu şahıs, borcunu ödediğini veya kendini bu borçtan ibra edildiğini iddia etse, söz, yeminle birlikte alacaklıya ait olur.
9- “Bir emr-i hâdisin akreb-i evkatına izafeti asıldır.”
Emr-i Hadis: Sonradan gerçekleşen olay, iş.
Akreb-i evkat: En yakın vakit
İzafet: Bağlantı kurmak
Konu, yeni ortaya çıktığı kabul edilen durumun ortaya çıkış tarihi ile ilgilidir. Mevcut durumun sonradan mı meydana geldiği, yoksa eskiden beri mi var olduğu, tartışma konusu değildir.
Örnek: Bir kimsenin, ölmeden önce bir ikrarda bulunduğu sabit olsa, bu ikrarın ne zaman meydana geldiğinde anlaşmazlık çıkması halinde, aksine bir delil olmadığı sürece bu ikrarın ölüm hastalığı (maraz-ı mevt) esnasında meydana geldiğine hükmedilir.
10- “Beraet-i zimmet asıldır.”
Beraet-i zimmet: Kişinin temiz ve borçsuz olması
Örnek:
- Ödünç alan kişi, ödünç malı iade ettiğini iddia ederse, bu kaide gereği onun sözüne itibar edilir.
- Bir kimse başkasının malını telef ettiğinde, bunun miktarı konusunda taraflar ihtilaf etmişlerse, söz telef edene ait olur. Çünkü telef eden, karşı tarafın ileri sürdüğü fazlalığın zimmetindeki varlığını inkar etmektedir. Beraet-i zimmet asıl olması hasebiyle, iddia ettiği fazlalığın ispatlanması için mal sahibinden delil getirmesi istenir.