BİR TOPLUM OLAMAMIŞIZ

Bütün toplumsal dengelerimiz, soyut ölçütlerimiz, felsefi dayanaklarımız birkaç yıldır birer birer yok oluyor. Meğer ne kadar çürük direklere bağlılarmış da haberimiz yokmuş!

Vicdan ve merhamet kriterlerimiz darmadağın oldu. Kime hangi durumda merhamet gösterilir, vicdan hangi anlarda devreye girer, bu sorulara verilebilecek ortak bir cevabımız yok artık.

Kürtlerin vatandaşlık ve temel insani haklarını savunup her türlü ırkçı ve insafsız tepkiyi karşınıza aldığınızda, ismi hep Kürt halkının hakları ve mağduriyetleriyle anılmış olan terör örgütünün anlamsız ve her şeyi baltalayıcı eylemleri karşınıza çıkarılıyor.

Dindarların dinlerini yaşama ve anlatma özgürlüklerini savunarak her türlü katı laikçi ve din karşıtı tepkiyi karşınıza aldığınızda, adı hep dindarlığı ve dindarların haklarının savunuculuğu ile anılmış bir partinin aslında son derece dünyevi olan söylem ve eylemleri önünüze getiriliyor.

Oldukça netliği ve sadeliği ile objektif ve evrensel haklardan, hukuktan, ortak insanlık değerlerinden bahsetmenizin önü kesiliyor devamlı bir şekilde. Şartlara bağlanmadan, şerhler düşülmeden, en temel ölçü ve değerleri savunamıyorsunuz. İnsanlar ölmesin, öncelikle barışın yollarını arayalım dediğinizde terör destekçisi, yargılamalar adil bir şekilde yapılmalı dediğinizde Cemaatçi, Alevilerin hakkı teslim edilmeli dediğinizde din karşıtı veya laikçi, Ermenilerin maruz kaldıkları hâllerden dem vurunca da potansiyel vatan haini ilan ediliyorsunuz.

Hükümetin ilk iki dönemindeki söylemlerinin, vaatlerinin, icraatlarının çoğunu onayladığınızı söylediğinizde, iktidar partisinin yaklaşık son beş yıldaki U dönüşü üzerinden değerlendiriliyor, hattâ suçlanıyor, “yetmez ama evetçi” damgasını yiyorsunuz. İyi olduğu dönemini desteklerim, kötü olduğu dönemde de muhalefet ederim demenizin hiçbir geçerliliği kalmıyor.

Bir Kürt partisi olarak ortaya çıkmasına rağmen gayet başarılı bir şekilde Türkiyelileşme yolunda ilerleyen ve parlamentoya girerek meşru bir şekilde siyaset yapan partinin bu gidişatını alkışladığınızda, siyasi rakipleri tarafından terör destekçisi olarak ilan edilebiliyorsunuz.

İlkelerle hareket etmek pek alışılagelmiş bir tutum değil çünkü. İlkelerle hareket etmenin esnekliği, bağımsızlığı ve hareketliliği çoğu insanın hoşuna gitmiyor. İçlerinin rahat etmesi için muhataplarına bir etiket yapıştırmaları gerekiyor, sizi zorla bir grubun içine sokarak değerlendirmedikleri sürece huzurlu olamıyorlar.

Bir yere sabitlenerek ve orayı sahiplenerek rahata erdiğini düşünenler, göçmen ruhlulardan haz etmiyorlar.

Ülkenin başına çökmüş olan uğursuz hâl, kendinizi en yakın bir kampa atıp sosyal ve siyasal çevrenizi oradaki insanlarla sınırlayarak, dışarıya gözlerinizi ve kulaklarınızı kapatmanızı ve o şekilde bağırarak konuşmanızı istiyor.

Kamplaşmalardan ve kutuplaşmalardan ısrarla sıyrılmak isteyenleri, hasbelkader içinde bulundukları sosyal çevrenin sınırlarını aşmaya çalışanları, bu cesaretlerinden ötürü pişman etmeye çalışıyor.

Bu uğursuz hâlden öyle ya da böyle etkilenenler, terörü lanetlerken, aynı zamanda dağa çıkan Kürtlerin motivasyonlarını anlamaya çalışmanıza, ve bu soruna daha köklü ve insani çözümler arama gayretlerinize anlam veremiyorlar…

Ülke genelinde, nelere doğru, nelere yanlış diyeceğimize dair ölçülerimiz, tuttuğumuz tarafın menfaatlerine odaklanmış durumda. Bu yüzden olsa gerek, hiç ummadığımız insanların içinden basbayağı faşizm hortluyor, hiç beklemediğimiz arkadaşlarımızın içinden de yıllarca örtülü kalmış bir linç ruhu çıkıveriyor.

Son yıllar artık iyice gösteriyor ki, biz henüz sağlıklı bir toplum olamamışız. Ne çocuklarımızın eğitimi hakkında anlaştığımız bir değerler bütünü var, ne devlet anlayışımız hakkında asgari müştereklerimiz var, ne özgürlükler hakkında, hatta ne de en basit sosyal ilişki kuralları hakkında…

Yorum bırakın