AVRUPA İSLAM’I

Böylesi önemli bir konuyu tartışmadan önce, hele de bizim gibi ‘muhafazakâr refleksleri’ gelişmiş bir toplumda, Avrupa İslam’ı ile neyi kastettiğimi açıklamak gerekecektir herhalde. Aksi takdirde İslam’ı yozlaştırmaktan Batı’nın oyunlarına alet olmaya, oradan da Amerika’nın “Ilımlı İslam” projesine hizmet etmeye kadar birtakım ithamlara maruz kalmak gayet mümkün.

Avrupa İslam’ından kastım, Avrupa devletlerince üretilen herhangi bir siyasi ve sosyal proje değil. Tamamen Avrupa’daki müslümanların kendi içlerinden çıkan, Avrupa’nın direktiflerinden bağımsız oldukları gibi kendi ebeveynlerinin ‘Doğulu’ kültür ve geleneklerine de gerekli mesafeyi koyabilen, ‘yerli’ ve yeni bir İslam anlayışından bahsediyorum. Evet, yerli; çünkü onların ‘yer’i ve geleneği tamamen farklı.

Aslında bu gibi doğal oluşum ve ayrışımları Avrupa İslam’ı, Türkiye İslam’ı diye tanımlamak yerine, Avrupa Müslümanlığı, Türkiye Müslümanlığı gibi tanımlamaları tercih eden ve doğru bulanlar var. Bu tercih, İslam’ın sadece bir dinden ibaret olduğunu iddia eder; farklı İslamların var olduğunu iddia ya da kabul etmenin bir açıdan “tevhid”e ve “ittihad”a zıt sonuçlar doğuracağını savunur.

Şahsen, İslam yerine ‘müslümanlık’ tabirinin kullanılmasını sosyolojik bir tanımlama olarak ve belli bir toplumun İslam’ı yaşama ‘tecrübesini’ ifade etmesi açısından isabetli görmekle birlikte, farklı bir İslam ‘anlayışı’nın, farklı bir fıkıh ve yorumlama yolunun sözkonusu olduğu yerde farklı bir İslam’dan da bahsedilebileceğini düşünüyorum; Sünni İslam, Hanefi İslam’ı, ya da Şia İslam’ı gibi…

Aynı farklılıklar coğrafyayla da ilişkili olarak konuşulabilir. Türkiye’nin diğer müslüman toplumlara kıyasla farklı bir İslam pratiği varsa ona “Türkiye Müslümanlığı” demeyi, fakat kendine has bir din anlayış ve yorumu varsa, onu da “Türkiye İslam’ı” olarak adlandırmayı uygun buluyorum.

Şu hâlde, gerek aslen Avrupalı olup sonradan İslam dinini seçenlerin, gerekse ailesi müslüman bir ülkeden gelmiş olup kendisi Avrupa’da yaşayan müslümanların tecrübeleri, doğal olarak başka ülkelerden farklı olacaktır ve bu pratiği Avrupa Müslümanlığı olarak tanımlayabiliriz.

Benim asıl tartışmaya açmak istediğim konu ise, tamamen Avrupa yerelindeki ögeler üzerine bina edilen, oradaki toplumsal ‘malzeme’ ile inşa edilen yeni bir İslam anlayışının geliştirilmesinin, yani bir Avrupa İslam’ının, hattâ Avrupa ‘fıkhının’ mümkün olup olmadığı sorusu. Soruyu şöyle de sorabiliriz: İslam bugün Avrupa’da ortaya çıksaydı, bugünkü anlayış ve pratiklerden ne gibi farklılıklar olurdu?

Neden Avrupa diyorum özellikle? Öncelikle çok sayıda müslüman göçmeni barındırdığı için, oradaki müslümanların kendi eski ülkelerinin kültür ve gelenekleri ile yeni vatanlarının kültür ve gelenekleri karşısında, dinî anlayış ve pratiklerinin ne şekilde etkilenip şekillendiği, ya da ileride şekilleneceği konusu başlı başına ilgi çekici.

Orada doğup büyüyen müslümanlar ve sonradan İslam’ı benimsemiş olan Avrupalılar, şimdiye kadar hep Hanefi, Hanbeli, Caferi İslam yorumlarını oralara taşıyıp hayata geçirmeye çalıştılar. Bu yorumlar ya onları hayatın kenarına itip gettolaştırdı, ya da dış dünyada olmasa da iç dünyalarında sürekli bir ‘gerilim’ yaşamalarına neden oldu. Din anlayışlarının yerelleştirilerek yenilenmesi bu gerilime nasıl bir etkide bulunacak, Avrupa kültürüyle İslam’ın gireceği “müzakere” (negotiation) nasıl şekilde sonuçlanacak, bu da ayrıca cezbedici bir soru.

Ayrıca, Avrupa tecrübesi örneği, bizi İslam’ın mesajlarının ve prensiplerinin ‘aslında’ ne olduğu sorusuna yönlendiriyor. Çünkü müslüman çoğunluklu ülkelerdeki İslam tartışmalarının, o ülkelerdeki iç siyasi çatışmalardan, Batı ile sürdürülen siyasi ve kültürel çekişmelerden, ülkelerin İslam’la bağlantısız geleneklerinden vs. bağımsız düşünülmesi neredeyse imkânsız. Avrupa üzerine düşünmek, o ülkelere kıyasla tamamen farklı bir ortamda, tartışmaya neredeyse sıfırdan başlamayı gerektiriyor. Bu durum da görece daha sağlıklı bir sonuca ulaştırma ihtimalini taşıyor…

Yorum bırakın