71- “Dilsizin işaret-i ma’hudesi, lisan ile beyan gibidir.”
İşaret-i ma’hude: -Özellikle erbabınca- bilinen işaretler
Lisan: Dil
İstisna: Zina ve iftira cezası gibi hadler konusunda dilsizin işareti ittifakla geçerli görülmemiştir. Çünkü hadler, şüphe ile düşürülen cezalardandır. Dilsizin işareti ise şüpheden uzak değildir.
72- “Tercümanın kavli her hususta kabul olunur.”
Tercüman: Konuşmaları tercüme eden kişi
Kavil: Söz
Yani: Tercüman, hukuken tercüme ettiği kişinin yerine kaim kılınır.
73- “Hatası zâhir olan zanna itibar yoktur.”
Zâhir: Açık
İtibar: Değer, önem
Yani: Yanlış olduğu ortaya çıkan zan hukuken geçersizdir.
Örnek: Hâkimin verdiği kararda hata ettiği anlaşılırsa, iade-i mahkeme yoluyla hâkimin önceki görüşünden dönmesi gerekir.
74- “Senede müstenid olan ihtimal ile hüccet yoktur.”
Sened: Dayanak
Müstenid: Dayanan
Hüccet: Delil
Yani: Bir delilden kaynaklanan ihtimal ortaya çıkınca, bu delile muhalif olan hüccete itibar edilmez. Yalnız, bu “ihtimal”in bir delile dayanması gerekmektedir.
Örnek: Vekil olan kimse, kendisi ya da müvekkili adına aldığını belirtmeden bir şey satın alsa, daha sonra mal telef olduğunda veya ayıplı çıktığında, o şeyi müvekkili adına aldığını söylese, bu sözü tasdik edilmez; zira bu durumda bir töhmet ‘ihtimali’ mevcuttur. Bunun ‘delil’i, malın helak olmasından veya ayıplı çıkmasından sonra bu sözü söylemiş olmasıdır.
Bir kimsenin, yakınları lehine yaptığı şahitliğin kabul edilmemesi de bu kaidenin gereğidir.
75- “Tevehhüme itibar yoktur.”
Tevehhüm: Herhangi bir delile dayanmayan soyut ihtimal
Örnek: İflas ederek ölen bir kimsenin malları satılarak değeri alacaklılar arasında paylaştırılır. Başka bir alacaklının daha ortaya çıkabileceği ihtimaline dayanılarak başka bir pay ayrılmaz. Yani, onun mahrum kalacağı vehmine itibar edilmez. Şayet böyle biri çıkarsa, normal yollarla hakkını arar.
76- “Burhan ile sabit olan şey, ayanen sabit gibidir.”
Burhan: Kesin delil
Ayanen: Açıkça, gözle görülmüş şekilde
Yani: Kesin bir delille (adil bir kişinin şahitliği de buna dahildir) sabit olan şey, açıkça, gözle görülerek sabit olmuş hükmündedir.
77- “Beyyine müddeî için ve yemin münkir üzerinedir.”
Beyyine: Açıklama, delil getirme
Müddeî: İddia eden
Münkir: İnkar eden
Yani: Muhakeme sırasında davacı delil getirmekle yükümlü olup, delil getirmediği taktirde davalıdan, yani davacının iddiasını inkar eden kişiden yemin etmesi istenir.
78- “Beyyine, hilaf-ı zahiri isbat için, yemin aslı ibkâ içindir.”
Hilaf-ı zahir: Görünenin tersi
İbka: Olduğu hal üzere devam ettirme
Yani: Delil, görünen normal durumun aksini ispatlamak, yemin ise asıl durumun olduğu hal üzere bırakılması içindir.
Örnek: Alışveriş yapan iki kişi, satışın rıza ile veya zorlamayla olduğu konusunda anlaşmazlığa düştükleri taktirde söz, rızayı savunan tarafın olur; çünkü sözleşmelerde asıl olan rızadır. Zorlama, aslın hilafına, tersine bir durum olduğundan dolayı, bunu iddia eden kişiden delil getirmesi istenir.
79- “Beyyine, hüccet-i müteaddiye ve ikrar, hüccet-i kâsıradır.”
Hüccet-i müteaddiye: Etkisini sadece ilgili şahısta göstermeyip, başkasının hakkına da sirayet eden delil
İkrar: Açıktan söylemek; kabul etmek
Hüccet-i kâsıra: Etkisini sadece ilgili şahısta gösteren başkasının hakkına sirayet etmeyen delil
Yani: Bir şey kesin delille sabit olur ve gereği ile hükmedilirse, o hüküm yalnız kendisine delil getirilen şahsa münhasır kalmayıp başkasına da sirayet edebilir. Çünkü kesin delil, hakimin hükmüyle hüccet olma vasfını kazanır.
İkrar ise böyle olmayıp sadece ikrarda bulunan şahsın kendisi hakkında hüccet olur ve başkasına sirayeti yoktur; aksi taktirde başkasına zarar vermek için yapılacak kötü amaçlı ikrarların yolu açılmış olurdu.
Örnek: Bir kimse mirasçılarından sadece birinin huzurunda miras malından alacağı olduğunu iddia edip bunu kesin bir delille ispat etse, verilen hüküm diğer varislere de sirayet eder; yani onları da bağlar, etkiler. Dolayısıyla diğer mirasçılar, davacının iddiasını kendi huzurlarında da ispat etmesini talep edemezler. Fakat söz konusu borç, delille değil de, yalnız bir mirasçının ikrarı ile sabit olup ona göre hüküm verilseydi, borç sadece ikrarda bulunan mirasçının mirastan alacağı paydan tahsil edilebilirdi.
80- “Kişi ikrarı ile muaheze olunur.”
İkrar: Açıktan söylemek; kabul etmek
Muaheze olunmak: Sorumlu tutulmak
Yani: İkrar, sahibi açısından kesin delil gibi bağlayıcıdır; çünkü şahsın kendisiyle ilgili bir hüccettir ve ikrarın yalana dayanması adeten mümkün görülmemektedir. Bir konuda beyyine ile ikrar, ikisi birlikte bulunduklarında, hükmü beyyineye dayandırmaya ihtiyaç yoksa ikrara itibar edilir.