61- “Kelamın i’mâli, ihmalinden evlâdır.”
İ’mâl: İşlemek
Evlâ: Daha iyi
Yani: Bir kelamın, gerçek veya mecaz bir manaya hamli mümkün olduğu müddetçe ihmal edilmemeli, yani manasız sayılmamalıdır.
Örnek: Bir şahıs, “bu malımı filanın oğluna vakfettim” dese, fakat o şahsın oğlu yoksa, hakiki anlam imkansız olacağından mecaz anlama bakılır ve torununa hamledilir; zira kelamın i’mali, ihmalinden evladır.
62- “Bir kelamın i’mâli mümkün olmazsa ihmal olunur.”
Yani: Bir kelamın hakiki veya mecazi bir manaya hamli mümkün olmazsa o halde manasız bırakılır.
Örnek:
- Bir kimsenin, kendisinden yaşça büyük biri için “oğlumdur” demesi anlamsızdır.
- “Şu evi filana verin” diyen, fakat hibe, satış, vasiyet gibi bir açıklama getirmeyen kimsenin ifadesi geçersiz sayılır.
63- “Manayı hakiki müteazzir olduğunda mecaza gidilir.”
Müteazzir: Zor
Örnek: “Şu ağaçtan yemeyeceğim” diyen birinin, söz konusu ağacın kendisini yemesi mümkün olsa da çok zor olan bir şeydir; dolayısıyla bu sözle, ağacın meyvesinin kastedildiğinin anlaşılması gerekir.
64- “Mütecezzî olmayan bir şeyin bazısını zikretmek, küllünü zikir gibidir.”
Mütecezzî: Parçalara ayrılan
Küll: Hepsi
Yani: Bölünmesi mümkün olmayan şeyler bir bütün olarak değerlendirilir; bir kısmından söz etmekle tamamı anlaşılır.
Örnek:
- Kısastan affetme, kefalet ve şuf’a hakkı gibi konularda bölme ve ayırma geçerli değildir.
- Kısasla cezalandırılacak kişinin bir kısmının affedilmesi, bütünüyle affedilmesi anlamına gelir ve ceza diyete dönüşür.
65- “Mutlak ıtlakı üzere cari olur. Eğer nassen yahut delaleten takyid delili bulunmazsa.”
Mutlak: Manası genel olup, herhangi bir kayıtla kapsamı sınırlandırılmamış sözcük. Mesela, kitap, öğrenci ve kuş gibi sözcükler, sayı ya da vasıf belirtmeyen, sadece mahiyet ifade eden mutlak lafızlardır.
Mukayyed: Sınırlandırılmış lafız. Mesela, eski kitap, yürüyerek gelen öğrenci, akşama kadar izinlisin ve sabah olunca git gibi ifadeler sırasıyla, vasıf, hal, gaye ve şartla katıltanmış sözcükler olup mukayyet lafızlardır.
Itlak: Bir ibarenin veya sözün kayıt ve şarta bağlı olmayarak, delalet ettiği manaya hamledilmesi
Cari olmak: Geçerli olmak
Takyid: Sınırlandırmak
Yani: Herhangi bir kayıtla kayıtlanmamış olan mutlak bir ifade, kendisinden anlaşılan geniş anlamı çerçevesinde değerlendirilir.
Örnek: Bir kimse terziye elbise dikmesi için kumaş verip pazarlık yapsa, bu mutlak bir işlem olur. Dolayısıyla terzi, bu elbiseyi kendi dikebileceği gibi kalfasına da diktirebilir.
66- “Hazırdaki vasıf lağv, gaibdeki vasıf muteberdir.”
Hazır: Konuşma anında orada bulunan
Gaib: Konuşma anında orada bulunmayan
Vasıf: Malın vasfedilmesinden maksat, onun belirlenmiş olmasıdır ki, işaretle olan belirleme sözle anlatımdan daha güçlüdür.
Lağv: Söylenip söylenmemesi itibara alınmayan söz.
Muteber: İtibar edilen
Yani: Sözleşmelerde, kişinin karşısında duran bir şeyi vasfetmesi dikkate alınmaz; ancak yanında olmayan bir şeyi vasfetmesi muteberdir.
67- “Sual cevapta iade olunmuş addolunur.”
Addolunmak: Sayılmak
Yani: Tasdik olunan bir soruda ne denilmiş ise, cevap veren onu söylemiş hükmündedir.
Örnek: “Okula gittin mi?” sorusuna verilen “evet” cevabının içinde “okula gittim” cümlesi tekrar edilmiş sayılır.
68- “Sâkite bir söz isnad olunmaz. Lakin maraz-ı hacette sükût beyandır.”
Sakit: Susan kişi
İsnad olunmak: Dayandırılmak
Maraz-ı hacet: İhtiyaç anı; konuşulması gereken an
Sükût: Susmak
Beyan: Konuşmak, bir şey ifade etmek
Yani: Normal şartlarda susan, bir söz söylemeyen kimseye, “şu sözü söylemiş oldu” denemez ve böyle bir varsayımla hüküm verilemez; fakat konuşulması gereken yerde susması, ikrar veya beyan sayılır.
Örnek: Malının satıldığını gören kişinin buna ses çıkarmaması, satışı onayladığı anlamına gelmez; şayet o malı alan müşterinin malı alıp götürmesine de bir şey demez ve seyirci kalırsa, bu bir açıklama sayılarak, mal sahibinin bu satışı onayladığına hükmedilir.
69- “Bir şeyin umur-u batınada delili, o şeyin makamına kaim olur.”
Umur-u batına: Görünmeyen, gizli işler
Delil: Alamet
Makamına kaim olmak: Yerine geçmek
Yani: Bir şeyin gerçek durumunun anlaşılmasına imkan bulunmayan hususlarda, görünen alamete göre hüküm verilir.
Örnek: Sözleşme için satış teklifinde bulunan kişi, daha sonra malını satmak istemediği anlamına gelen bir kısım söz ve davranışlarda bulunduğu taktirde, yaptığı satış teklifini geçersiz kılar.
70- “Mükâtebe, muhâtaba gibidir.”
Mükatebe: Yazmak
Muhâtaba: Konuşmak
Yani: Uzaktan yazışmak suretiyle yapılan sözleşmeler, yüz yüze yapılan sözleşmeler hükmündedir.