SÜNNETSİZ MÜSLÜMANLIK

İslam adına çatışmacı tavır sergileyenler, İslam’ın adını kullanarak şiddete başvuranlar, İslam’ı kendi sosyo-psikolojik bunalımlarına ve hırslarına alet edenler, en başta İslam’ı ve Peygamberini doğru tanımıyorlar. Kendilerini “Sünni” ya da “Ehl-i Sünnet” olarak tanımlayan ve başka İslami yorumları sapkınlık olarak gören bu insanlar, iddialarının aksine, önemli oranda Sünnet’siz yaşıyorlar; bazıları din adına masum insanları öldürüyor, bazıları her yerde dışlayıcı ve kutuplaştırıcı bir tutum benimsiyorlar, ve toplumsal krizlere neden oluyorlar…

İslam peygamberi Hz. Muhammed’in, söyledikleri ve eylediklerinin toplamı olan “Sünnet”in ideal bir yaşam tarzı olduğu, dinin ikinci temel kaynağı olduğu, ve herkesin takip etmesi gereken bir kılavuz olduğu konusunda müslümanlar arasında genel bir kabul var. Gelgelelim, Sünnet’in ne olduğu, nasıl anlaşılması ve yorumlanması gerektiği konusunda büyük boşluklar, belirsizlikler ve anlaşmazlıklar var. Bu belirsizlik ve ‘işlenmemişlikler’ ihtilafların, ve “gerçek İslam”ın ne olduğu tartışmalarının uzadıkça uzamasına neden oluyor…

Hz. Muhammed’in hayatını anlatan kitapların çok önemli bir kısmı bilimsel ve düşüncel bir dilden uzak; özellikle Türkçe literatürün çoğu konuya duygusal bir tavır ve üslupla yaklaşıyor. Bu tür okumaların sonucunda okuyucunun aklında kalan ise, sadece, Hz. Muhammed’in ne kadar olağanüstü bir şahsiyet olduğu, doğaüstü mucizelere sahip olduğu, sıradışı güzellikte bir ahlaka sahip olduğu kanaati oluyor. Sonuçta yazarlar hedeflerine görece ulaşmış oluyorlar: Peygamber sevgisini kazandırmak.

Ama sözkonusu Peygamber sevgisi, Peygamber gibi düşünüp onun gibi yaşama ve öyle güzel bir ahlaka sahip olma sonucunu doğurmuyor çoğunlukla. Bunun en büyük nedeni, Peygamber’in yalnızca bir duygu nesnesi olarak görülüp anlatılıyor olması.

Kur’an ısrarlı bir şekilde “Allah’ın kulu ve elçisi” olarak sunduğu, “arkadaşınız” ve “içinizden biri” dediği, hattâ bazı hatalarından dolayı uyarıp muhtemel bazı hatalarından dolayı da alenen ikaz ettiği hâlde, yani bizim gibi bir insan olduğu gerçeğini vurgulamasına rağmen, müslümanlar ısrarlı bir şekilde konuyu ‘duygusal alana’ çekip onu insanüstü bir varlık olarak görüp sunma çabasına giriyorlar.

Hz. Muhammed’in acıları, sevgileri, hüzünleri gibi duygusal anlarından etkilenip onunla duygusal bir bağ kurmakta tabii ki bu açıdan bir sakınca yok. Ama dikkati sadece o alanda tutmak, pratik olarak müslüman hayatına ve ahlakına olumlu bir katkıda bulunmuyor, gündelik hayatta karşılaşılan durumlarla ilgili Sünnet’e uygun eylemlerin sergilenmesini sağlamıyor.

Bu ‘aşırı duygusallıktan’ dolayıdır ki, müslümanca bir yaşam felsefesi ve İslami bir ahlak felsefesi, bunca yüzyıl geçmesine rağmen hâlâ tam olarak teşekkül etmiş değil. Böyle bir bakış açısının zaten İslami bir siyaset felsefesi üretmesi de mümkün değil.

Mekke dönemi”nde müslümanlar “müşrikler” tarafından çok ağır zulme uğradılar; alay ve tahkir edildiler, işkencelere, sosyal ve ekonomik boykota maruz kaldılar, öldürüldüler, yurtlarından sürüldüler. Bütün bunlara rağmen Hz. Muhammed neden herhangi bir şiddet eylemine girişmedi; teşebbüs edenleri neden engellemeye çalıştı? Neden bir “müşrik” olan amcası Ebu Talib’e karşı katı tavır almadığı gibi, yaşarken himayesine girdi, öldüğü zaman da ardından dualar etti?

Kendisini son peygamber olarak ilan ettiği hâlde, diğer din ve müntesiplerini neden hukuki ve toplumsal açıdan ‘din olarak tanıdı’? Medine’de kurulan devletin anayasasında tanımı yapılan “ümmet” kavramının içerisinde, müslümanların yanı sıra neden yahudiler ve müşrikler de vardı?

Bunlar ve diğer yüzlerce sorunun doğru cevapları bulunmadığı, yirmi üç yıllık Risalet’e bütüncül bir bakışla bakılmadığı takdirde Sünnet’e uygun bir ahlak ve siyaset felsefesinin oluşturulması mümkün değil.

Bu nedenle, en başından başlayarak Sünnet’in tespiti ve yorumlanması metodolojisi üzerine eğilmek gerekiyor; ama bunu yaparken de en başta felsefe olmak üzere, tarih, antropoloji, sosyoloji ve diğer sosyal bilimlerle gerçek anlamda ‘tanışmak’ ve ‘konuşmak’ gerekiyor…

Yorum bırakın