İKİ KÖYÜN HİKAYESİ

(Bu yazı ilk olarak 15.08.2013 tarihli Taraf Gazetesi’nde yayınlanmıştır.)

Bu Ramazan Bayramı’nı birinde Sünnilerin, diğerinde Alevilerin yaşadığı iki köyde geçirdim. Yaptığım ziyaretler vesilesiyle bazı tesbit ve kıyaslamalarda bulunma fırsatını yakaladım.

Orta Anadolu’nun Sünni yoğunluklu bir şehrindeki bu iki köy birbirine çok yakın mesafede olmalarına rağmen şimdiye kadar köylüler arasında yakın ilişkiler pek kurulmamış. İletişim çoğunlukla ziraat işleri üzerinden mecburen ve mesafeli olarak süregelmiş.

Önceleri gençler olarak derenin bir tarafından öbür tarafına birbirimizi geçirmez, geçmek isteyeni küfredip taşlayarak kovardık” diyorlar. Aleviler Sünnilere “Yezid, hülleci”, Sünniler de Alevilere “Kızılbaş” derlermiş. Ama bu kelimelerin bile ne anlama geldiğini, niye hakaret olarak kullanıldığını bilmediklerini itiraf ediyorlar; sebebini ise “eğitimsizlik ve kültürsüzlük” olarak açıklıyorlar.

Eskiden Sünniler Alevilerin kestikleri hayvanların etlerini ve evlerinde yemeklerini yemezlermiş. Din anlayışlarında bazı belirgin farkların olduğu kesin ise de birbirleri hakkındaki sayısız önyargının bir kısmını utanarak anlatıyorlar, bir kısmının ise gerçek ya da iftira olduğundan hâlâ emin değiller.

İki köyün kıyafetlerindeki en belirgin fark yetişkin kadınların giyim tarzında görülüyordu. İki köyün de genç kızları gayet modern ve seküler, yaşlıları ise tamamen geleneksel giyiniyorlar. Orta yaştaki Alevi kadınların saçları açık olup pantolon giyerken, Sünni köylü kadınlar başörtüsü ve etek giyiyorlar; ama eğitimli şehirlilerin tercih ettiği türden eşarp değil, daha çok köylülerin kullandığı “yazma”dan bir başörtüsü. Eskiden bütün Alevi kadınlar da bu şekilde örtünürlermiş, ama bir süreden beri başörtüsü seküler Aleviler tarafından terk edilmiş.

Dindar ve seküler farklılaşması iki köyde de yaşanıyor. İki köyün sekülerlerinin dünya görüşleri ve yaşam tarzları neredeyse tamamen aynı. Fark daha çok dindarlarda görülüyor. İki köyde de eskiye nazaran belirgin bir sekülerleşme var; ama bu, dinden uzaklaşmaktan ziyade gelenekten uzaklaşma anlamında. Genelde böyle bir eğilim olsa da, Sünnilerin çoğu çocuklarının dinî eğitim almalarını destekliyor, en azından engel olmuyorlar.

Alevi köylülerin çoğu Ramazan’da oruç tutmamış olsa da, Sünnilerden farksız şekilde Ramazan bayramını kutluyorlar. Özenli bir şekilde giyinip birbirlerinin evlerini ziyaret ederek bayramlaşıyor, şeker ve yiyecek ikram ediyorlar. Köye gelemeyenler ise telefon açıp bayram tebriklerini iletiyorlar.

Dil üzerinden farklılaşma zaman zaman hissediliyor, ama çok değil. Örneğin Sünniler daha çok “Bayramınız mübarek olsun” derken Aleviler hep “İyi bayramlar” diyerek bayramlaşıyorlar.

İki köyde de çok belirgin bir şekilde milliyetçilik ve vatanseverlik var. Hepsi de bana Türkiye’ye taşınmamı ve bu ülkeye hizmet etmemi tavsiye ettiler.

Dikkat çekici son bir nokta, yakınlaşma zeminleri. Sünniler ile Aleviler arasında en sağlıklı ve kalıcı iletişim geçmişte erkekler üzerinden ve “asker ocağında” olmuş. Orada başlayan dostluklar daha sonra köylerine döndüklerinde de ailece ziyaretleşmeler ve beraber iş yapmalarla devam etmiş. Yeni nesilde ise askerlik aynı fonksiyonunu devam ettirse de iletişim ve değişimler daha çok üniversitelerde gerçekleşiyor. Üniversitelerdeki yakınlaşmaların sonucu olarak eski önyargılar yeni nesilde gittikçe azalıyor ve hatta gençler anne-babalarının kalıplaşmış yargılarını büyük ölçüde değiştirebiliyorlar…

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s