HEPİMİZ KAYGILIYIZ

(Bu yazı ilk olarak 18.07.2013 tarihli Taraf Gazetesi’nde yayınlanmıştır.)

Çok uzun bir süredir kendi yaşam tarzlarına müdahale edilmesinden ve ifade özgürlüklerinin kısıtlanmasından, veya bunların gerçekleşme ihtimalinden dolayı endişe içinde olduğunu dillendiren bir kesim mevcut. Bu kaygılarında haklılar veya değiller, o ayrı bir konu ama Türkiye’nin geçmiş ve mevcut şartları gözönünde bulundurulduğunda endişeli olmak gibi bir durumun onlara münhasır olmadığını düşünüyorum.

2013 yılında hâlâ ülkenin en temel direklerinin sağlamlığından emin değilsek, farklı kesimlerden onlarca hükümet iktidara geldiği hâlde henüz memnuniyet verici bir sisteme kavuşamamışsak, yapılacak olan yerel seçimlerde oylarımızı belediyelerin şehirlerimize yapacakları katkılardan ziyade ideolojilerine ve dünya görüşlerine göre belirliyorsak, Osmanlı bir tarafa, Cumhuriyetimiz dahi koskoca doksan yılı geride bıraktığı hâlde ülkede derin kutuplaşmalar hâlâ baş gösteriyorsa, bütün bunların akla gelen ilk açıklaması şudur: Hepimiz kaygılıyız.

Kimimiz dindar kimliğinin anlaşılmasından çekinerek yaptığı ibadetlerini, okuduğu dinî bir kitabı veya katıldığı dinî sohbeti bile etrafından gizleme ihtiyacı duyabiliyorsa; kimimiz günlük konuşma dilinde kullandığı kelimeleri seçerken bile benimsediği dünya görüşünün anlaşılmasından endişe ediyorsa; kimimiz kendi anadiliyle konuşup yazmaya dahi çekinebiliyor, “nerelisin” sorusuyla muhatap olduğu zaman ufak da olsa bir tereddüt geçirebiliyorsa; bazılarımız geçmişte yaşanan acı tecrübelerden dolayı hâlâ dininin ve ırkının bir hakaret kelimesi olarak kullanılmasına şahit olabiliyorsa; kimimizin ibadet yeri veya tekkesi hâlâ yok sayılabiliyorsa; işte o zaman kaygı kavramı, hiç kimsenin kendi tekeline alamayacağı kadar geniş bir alana yayılmış demektir.

Çok barışçıl bir şekilde başlayan masum eylemler bile kolaylıkla koca bir toplumsal kutuplaşmayla sonuçlanabiliyorsa; sonucunda ortaya çıkan büyük kırgınlıklardan dolayı bazı siyasi konuları yakınlarımızla dahi tartışmaya tövbe edebiliyorsak; ülkemizin çok uzaklarındaki başka Müslüman milletlerin uğradıkları devlet zulümleri karşısında gözyaşları dökerken kendi ülkemizdeki yurttaşlarımızın en tabii hakları olan anadilde konuşma ve eğitim haklarının tehdit altında bulunması karşısında bir şey hissetmemekle birlikte konunun tartışılmasını dahi çok tehlikeli görüyorsak; o zaman ülkede fazlasıyla endişe tohumları yeşermiş demektir.

Birbirimizden okuduğumuz gazetenin adını saklama gereği hissediyorsak, annelerimizin ve eşlerimizin giyim tarzını, sevip okuduğumuz bazı yazarları, gittiğimiz bazı okulları, dinlediğimiz bazı müzikleri, genelde tercih ettiğimiz veya etmek istemediğimiz bazı mekânları, geleceğe dair bazı hayallerimizi, ülkenin daha iyi olması için doğruluğuna inandığımız bazı fikirlerimizi, ve konuşurken referansta bulunmak istediğimiz bazı düşünürlerin isimlerini ‘her ihtimale karşı’ sözkonusu etmeyip gizleme gereği hissediyorsak, bunlar ülkede hepimize, hatta çocuklarımıza bile yetecek kadar korkunun birikmiş olduğunu ima etmektedir.

Dinî, mezhepsel, etnik veya azınlık kimliklerinden ötürü mağdur olanlar, bireysel tercihlerinden ve hatta giyim tarzından dolayı çeşitli sorunlar yaşayanlar derken, ülke adeta bir mağdurlar ülkesi hâline dönüşmüşse ve hemen hemen bütün bu mağdurların her biri kendi hâlinden yakınırken diğerlerinin hâllerini bilmiyor, konuşup dinlemiyor, dolayısıyla anlayamıyor ve diğerlerinin haklarını da savunmuyorsa, ya herkesin derdi başını aşmış ya da toplumda farklı kesimlerin birbirinden hiç haberdar olamayacağı kadar sayısız yüksek duvarlar oluşmuş demektir.

Şu hâlde sözkonusu endişelerin bitmesini istiyorsak, sadece kendi haklarımıza değil herkesin hakkına sahip çıkmamız gerekiyor. Son zamanlarda görülmeye başladığı gibi, artık Kürt ve azınlık haklarını savunanlar arasında dindarların, başörtüsünü savunanlar arasında sekülerlerin ve Alevilerin, Alevi haklarını savunanlar arasında Sünnilerin bulunması, geçmişte yaşanmış olan ve hâlâ da yaşanmakta olan mağduriyetlerin görünen sebeplerinden ziyade ‘asıl sebeplerinin’ ne olduğu sorusunun sorulması ve kim tarafından yapıldığına bakmaksızın bizzat haksızlıkların karşısında olmak gerekiyor.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s