TOPARLANIP PRENSİPLERE DÖNELİM

(Bu yazı ilk defa, 09.07.2013 tarihli Taraf Gazetesinde yayınlanmıştır.)

İşler sarpa sardığında, kimin ne dediğinden ziyade hangi tarafı savunduğu önemsenir hâle geldiğinde, insanlar henüz söze başlamadan önce sonuçta kimin tarafını destekleyeceğini baştan belirtmesi istenir olduğunda, hadiselerin kaynağını ve sürecini rasyonel yollarla araştırıp düşünmek yerine duygusal tepkiler tavırları belirlemeye başladığında, nihayet iç ve dış düşman korkuları etrafımızı sardığında yapılacak en iyi şeyin, öncelikle sakinleşmek ve tartışmalı yüzlerce konuyu bir tarafa bırakarak prensipler üzerinde mutabakat sağlamaya çalışmak olduğunu düşünüyorum.

Yüzlerce ve binlerce insanın değil, savunanı ve karşı çıkanıyla yüzbinlerce ve milyonlarca vatandaşın bir şekilde içinde olduğu Gezi Parkı olaylarında organize ve münferit hadiselerden oluşan o kadar çok ‘malzeme yığını’ ortaya çıktı ki, isteyen istediği iddiayı savunmak için tercih ettiği türden video ve fotoğraflara rahatlıkla ulaşıp kendi düşüncesini delillendirebiliyor. Hükümeti ve polisi eleştirirken kullanılabilecek malzeme sayısıyla eylemcileri eleştirirken kullanılabilecek malzeme sayısı birbiriyle yarışır hâle geldi. Böylesine duygusallık tonu yoğunlaşmış bir ortamda artık detaylar üzerinde uzlaşmanın mümkün olacağını sanmıyorum. Üstelik zaten baş göstermiş olan kutuplaşma, yaşanan acı kayıplardan da sonra on yıllarca sürebilecek bir hâle dönüşme ihtimalini de barındırıyor.

Farklı kesimlerin buluşma mekânları olan birbirinden farklı kafelerde yaptığım söyleşilerden ve sosyal medya üzerinden yaptığım gözlem ve araştırmalardan da edindiğim kanaate göre taraflar biraraya gelip birbirini anlamaya çalışmaktan gittikçe daha da uzaklaşmış görünüyor. Aralarında elbette istisnalar olmakla birlikte, iki taraf da birbirini ülkenin asıl sahibi olma iddiasında bulunmakla itham ediyor, yetkiyi ele geçirdiği veya yetkisi daha da arttığı zaman kendisi gibi düşünenlerin iyice baskı altına alınacağına inanıyor ve hiçbir şekilde karşı tarafa fırsat vermemek gerektiğine inanmak gibi düşünülmesi bile korkunç olan bir boyuta doğru ilerleniyor.

O hâlde toparlanıp biraraya gelerek prensipler üzerinde mutabakata varmak ve bunların her kesim tarafından onaylanmasının yollarını aramak, çözüme en garantili giden kestirme bir yol olacaktır; zira usul her zaman esasa mukaddemdir.

Şu temel ilkelerden başlanabilir

Suçun ve cezanın şahsiliği ilkesi esas alınmalıdır.

Şiddetin her türlüsüne mesafe koymak gibi bir konuda, özellikle de gerilimin had safhada olduğu zor zamanlarda herkes gereken hassasiyeti taşımalıdır. Kim olursa olsun şiddete karışan, haklı olan davasını bile kendi eliyle haksız duruma düşürür.

Hiç kimse hakkını hukuk ve demokrasi çerçevesinde arama yolundan vazgeçmemelidir. Kimi zaman o yollar tıkalı olsa da onlardan başka bir çözüm ülkeye, dolayısıyla hepimize zarar verir.

Karşı tarafı tek bir insan tipi olarak görmeden konuşmalı ve yargılamalıdır. Her grup büyük bir renklilik içermektedir ve hatta ‘grup’ denen olgu da o kadar sınırları ve standartları belli bir bütünlük arz etmemektedir artık.

Kimse kendini, kendi grubunu ve ideolojisini ülkenin yegâne sahibi olarak görmemeli; kendi ideolojisini, dünya görüşünü başkalarına kanunlarla ‘dayatma’ yoluna gitmemeli, sivil toplum kuruluşları gibi meşru araçlarla ‘ikna’ yolunu tercih etmelidir.

Kendi gibi düşünmeyenleri hakir görmemek, hakaret etmemek en temel bir insani nezaket gereği olarak kabul edilmeli, nefret ve hakaret dilini kullananlar hangi taraftan olursa olsun kınanmalı; tartışmaların içine bir kere hakaret girdikten sonra geriye dönüşü neredeyse mümkün olmayan kısır bir döngüye girileceği ve o tartışmanın gerçek anlamda kazananının olmayacağı unutulmamalıdır.

Mevcut krizde en önemli çarenin birbirimizi anlamaya çalışmak olduğunu düşünüyorum. Bütün bu Gezi protestolarının dış güçlerin oyunu ve organizesi olduğuna inansa da, eylem karşıtları, her gün okul ve iş çıkışında oraya gitmiş olan onbinlerce insanın motivasyon unsurlarını bulmaya çalışmalı; aynı şekilde eylemciler de, taleplerinin AKP seçmenini neden ikna edemediğini, Başbakan’a destek vermek için meydanlara inen yüzbinlerce insanın neye ve niçin tepki gösterdiğini anlamaya çalışmalı, onları biraz kömür ve bir kuru emirle hareket eden cahil insanlar olarak görme yanlışına düşmemelidir.

Bütün bu yaşanan ve tartışılanlar gösteriyor ki, demek aylardır yolunu gözlediğimiz ve büyük beklentiler beslediğimiz “sivil anayasa” hızlıca bir gecede hazırlanabilecek türden bir şey değilmiş; ve kimbilir belki de “toplumsal mutabakat” denen sihirli kavram, yaşanan bu gibi zorlu süreçlerden sonra hayat bulabiliyordur ancak…

One thought on “TOPARLANIP PRENSİPLERE DÖNELİM

  1. Yine güzel bir meseleyi ele almışsınız . Tespitlerinize katılmamak mümkün degil.Keşke bu hassasiyetleri yöneticilerimizde söyeleyebilseler.Hayırlı Ramazanlar .

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s