(Bu yazı ilk olarak 01.08.2013 tarihli Taraf Gazetesi’nde yayınlanmıştır.)
Sekülerlerin ne istediği sorusu yakın zamana kadar kulağa biraz garip gelen bir soruydu. Çünkü çoğunluk itibariyle sekülerler, ülkenin kurucu ideolojisinin arzu ettiği makbul vatandaş çizgisine en yakın olanlardı ve bu yüzden devletle en az sorun yaşayan toplum kesimi onlardı. Devletin vatandaşına benimsetmek istediği din ve dünya görüşüne, yaşam tarzına onlar sahipti, bununla birlikte hem siyasi hem de ekonomik elitleri onlar oluşturuyordu.
AKP iktidarıyla birlikte muhafazakâr yeni bir elit sınıf ortaya çıkmaya ve çok önemli yerlerde söz sahibi olmaya başladı. Bu yeni elitin bazı söylem ve uygulamaları, Cumhuriyet’in başından beri devletle çatışma sorununu tecrübe etmemiş olan seküler kesimin rahatsız olmasına, hatta kendilerini tehdit altında hissetmelerine yol açtı.
Gezi protestoları, bir yönden de böyle bir rahatsızlığın dışavurumuydu aslında. Her ne kadar park ve AVM konusuyla başlamış olsa da, gerçekten de “Mesele Gezi Parkı değil” idi; Başbakan’ın söylem ve icraatlarından duyulan seküler rahatsızlıkların dile getirilmesi meselesiydi. İlk birkaç gün içinde çok sayıda dindarı da barındıran bir hareket olmasına rağmen daha sonra çeşitli nedenlerle dindarların çoğunun çekilmesiyle birlikte, çoğunlukla sekülerlerin birikmiş tepkilerinin ortaya çıkarıldığı bir protesto hareketine dönüştü.
Gezi Parkı’nda görüştüğüm seküler eylemciler, hükümete oy vermeyen ama bu ülkenin vatandaşı olan halkın diğer yarısının yok sayıldığını düşünüyorlar, Başbakan’ın balkon konuşmalarındaki kuşatıcı söylemlerine dönmesini istiyorlardı.
Başbakan’ın üslubunun otoriter, kırıcı, kutuplaştırıcı ve dışlayıcı olduğunu, hâlbuki kendilerinin AKP tabanıyla bir sorunlarının olmadığını söylüyorlardı.
Seçmenlerinin çoğunluğunun oyunu aldıktan sonra hükümetin istediği her türlü kararı rahatlıkla almasını ve bazı konularda halkın fikrine müracaat etmemesini eleştiriyorlardı.
Din ve dindarlarla kesinlikle bir sorunlarının olamayacağını savunuyorlar, Başbakan’ın ve Cumhurbaşkanı’nın muhafazakâr yaşam tarzına kimsenin karışamayacağını söylüyorlardı. İtirazları, din referanslı politikaların yapılmasına, kanunların ve yasakların din referansıyla oluşturulmasına idi.
Hükümetin, kendi benimsediği muhafazakâr yaşam tarzını ülkenin geneline dayatmaya başladığını ve kendi seküler yaşam tarzlarını baskı altında tutarak tehdit ettiğini ileri sürüyorlardı.
Ve son olarak, özel hayata müdahale edildiğini iddia ediyorlardı. Kürtaj yasağı, üç çocuk tavsiyesi, içki düzenlemesi, en çok dile getirilen örneklerdi. Ama verdikleri örneklere ve itirazlarında altını çizdikleri noktalara bakıldığında, hükümetin icraatlarından daha çok söylemlerinden rahatsız oldukları kolaylıkla anlaşılıyordu.
Neticede, sekülerler de diğer kesimler gibi daha çok özgürlük vurgusu yapıyorlar artık. Her ne kadar şimdiye kadar devletin özgürlüklere ve farklı yaşam tarzlarına müdahalesine yeterince tepki göstermemiş olsalar da, ‘bizzat tecrübe etmenin de etkisiyle’ olsa gerek, artık devletin tarafsız kalması ve herhangi bir ideolojiyi halkına dayatmaması konusunda bir hassasiyet geliştiriyorlar.
Sadece kendi haklarının değil, herkesin hakkının savunulması konusunda ise hemen her kesimde genel bir bilinçlenmenin ‘başladığı’ gözlemlenebiliyor rahatlıkla. Örneğin yaptığım görüşmelerde sekülerlere, “Peki 28 Şubat sürecinde dindarların maruz kaldığı durumlara neden yeterince itiraz edilmedi” diye sorduğumda belli bir yaşın üstündeki eylemcilerden, hatalarını geç fark ettiklerini söyleyenler oldu. Daha genç yaştakiler ise o zamanlarda çok küçük olduklarını, şimdi olsa o konuda da aynı tepkiyi yine göstereceklerini ifade ettiler ve Gezi Parkı dışındaki eylemlerde başörtülülere yönelik taciz olaylarına dair haberleri kesinlikle onaylamayacaklarını söylediler.
sayın hocam müthiş bir makale olmuş.Gurbette olunca Türkiyenin fotografını çekmek ve hassas konularını ele alıp tespitlerde bulunmak ordaki zorlukları unutup vatanını düşünmek ve bu düşünceyle neler yapabilirim çabasıyla karınca kararınca meseleleri tespit edip çözümler sunabilmek her kişinin karı degil, Er kişinin karıdır .geçmiş bayramınız mübarek olsun selam ve muhabbetlerimi sunarım.