BENİ KATEGORİZE ETME

Her defasında en kolay yolu tercih ediyoruz; karşımıza çıkan insanları ve fikirleri hızla kategorize edip hükmümüzü en kısa zamanda vermeye çalışıyoruz. Bir düşünceyle karşılaştığımız zaman yaptığımız ilk şey, çoğunlukla bir ipucu aramak oluyor; muhatabımızın nereye ‘ait’ olduğunu ortaya çıkaracak bir ipucu…

En ufak bir ‘delil’ yakaladığımız zaman hemen bir rahatlama yaşıyoruz; artık zihnimizi yormamıza gerek kalmıyor çünkü. Artık muhatabımızın söylediği her sözü ‘aslında’ neden sarf ettiğini, onun gizli ajandalarını, sakladığı kimliğini biliyor olmanın sevinç ve gururunu yaşıyoruz.

Ondan sonra yaptığımız her yorumu, yakaladığımızı düşündüğümüz göstergeler üzerine bina ediyoruz. Artık yazar bir kadın olduğu için öyle yazmış, konuşmacı bir Ermeni olduğu için o fikri savunmuş, arkadaşımız bir mütedeyyin olduğu için öyle tepki vermiş oluyor…

Canımızı en çok sıkanlar, görür görmez kolayca bir sınıflandırmaya tabi tutamadığımız insanlar. Onlar alışageldiğimiz kalıplara uymuyorlar çünkü. Bildiğimiz kalıplara uymayan biri ise zaten kesinlikle gizleniyordur, kendisini bir gün bir şekilde ele verecektir…

Bir insanın art niyetsiz bir şekilde hakikati arama gayretinde olma ihtimalini pek düşük görüyoruz. Doğruyu arama, mevcut durumun gerçekliğini anlayıp konuşma ve yazma çabaları kulağımıza pek bir naif geliyor.

Özne olma’ hâli bizde pek gelişmiş ve alışılmış değil; o yüzden hoşumuza gitmeyen bir fikir beyan edenlerin “kukla” ya da “maşa” olma ihtimallerini daha bir ‘gerçekçi’ buluyoruz.

Grup çıkarlarının ya da lider karizmasının değil de bazı temel ilkelerin peşinden gitmek, zahmet isteyen bir yol. Çoğumuz bu uzun yolu tercih etmediğimiz gibi, kategorize etme zorluğunu yaşamamak için olsa gerek, bir kere desteklenen grup, parti ya da ideolojinin hayat boyunca desteklenmesi bekliyoruz.

Eski düşünce ve hükümlerin oluşmasına neden olan her türlü şart değişse bile herkes yine de eski yerinde dursun diyoruz ısrarla. Çeşitli değişkenleri gözönünde bulundurarak yeni fikir ve duruş geliştirebilenler “kişiliksiz”, “dönek” ya da “hain” olarak anılmaktan kendilerini neredeyse kurtaramıyorlar.

Bir grubun doğrularını desteklediğiniz zaman illa ki o grubun şaşmaz destekçisi, yanlışlarını eleştirdiğiniz zaman da azılı muhalifi olmanız bekleniyor. Bir zamanlar çok güzel işler yapan birini o zaman desteklerken, aynı kişi daha sonra yanlışlar yaptığında karşısına geçmenin aslında büyük bir tutarlılık içerdiği fark edilmiyor.

Yeni kategoriler ve etiketler üretmekte de çok mahiriz. Şimdiye kadar solcu, sağcı, komünist, faşist, şeriatçı, laikçi gibi etiketler gayet ‘kullanışlı’ idi; şimdi ise bunların ‘ihtiyacı’ tam karşılayamadığı yerlerde “Yetmez ama evetçi”, “Gezici” ve “Cemaatçi” gibi yeni etiketler imdada yetişiyor, rakipler bu gibi sıfat ve ithamlarla alt edilmeye çalışılıyor…

Şunu hep merak ederim: Kendi benimsediğimiz yargılama metotlarımıza göre yargılanacak olsak; biz başka insanlar hakkında hüküm verirken nasıl bir yol izliyorsak bizimle ilgili de aynı yöntemle hükümler verilecek olsa, sonuçta nasıl karneler ortaya çıkardı?

Her birimize karşı, kendi içimizdeki sevgi kadar sevgi, nefret kadar da nefret sergilenecek olsa; affediciliğimiz kadar af ile, anlayışlılığımız kadar anlayışlılık ile, intikamcılığımız kadar da intikam ile karşılaşacak olsak ne yapardık acaba?

Hayattaki “imtihan”ın özü aslında zaten böyle bir şeydir belki de, kimbilir…

(Bu yazı 17.04.2014 tarihli Taraf Gazetesinde yayınlanmıştır.)

One thought on “BENİ KATEGORİZE ETME

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s