GEZİ’DE KARŞILAŞAN DİNDARLIKLAR (3)

Gezi Parkı’nda muhafazakâr – dindarlar için de farklı bir tür tanışma süreci gerçekleşti. Laik kesimin din ile ilişkisi konusunda pek bir fikre sahip olmayan, onları daha çok şeriat korkuları ve başörtüsü karşıtlıkları ile tanıyan muhafazakârlar, kurulan temaslar sonucunda, onlarla ve onların din ile olan ilişkileriyle ilgili bazı gerçeklerle karşılaştılar. Sözkonusu kitlenin kendi içinde de ne kadar büyük bir çeşitliliğe sahip olduğuna ve din ile, kendilerinden farklı da olsa, ne tür ilişkiler geliştirdiklerine tanıklık ettiler.

Protestolar sürecinde, geniş bir topluluğun katılımı ile parkta bazı dinî etkinlikler gerçekleştirildi. Bir grup eylemci parkta iki defa Cuma namazı kıldı; ezan, namaz ve hutbe esnasında bu ibadetlere katılmayan diğer bazı eylemciler, namaz kılınan alanın etrafını kuşatarak dışarıdan herhangi bir zarar görmelerini engellemeye çalıştılar.

Miraç Kandili’nde Kur’an’dan Yasin Suresi okundu, dualar edildi ve hemen herkesin katılımıyla kandil simitleri dağıtıldı. Ayrıca, dine açılan alanın ve dinî pratiklerini gözetenlere gösterilen saygının önemli göstergelerinden biri olarak, parkta açılan mescidin kayda değer bir yeri vardı.

Gezi Parkı dışındaki bazı eylem yerlerinde başörtülülere sözlü taciz vakaları olmakla birlikte, bu konuda park içinde zaman zaman uyarılarda bulunuldu ve başörtülü kadınlara yönelik muhtemel rahatsız edici muamelelerin önüne geçildi.

Parktaki söylemler içerisinde ise din ile ilgili hafife alıcı ya da saygısızlık içeren sloganlar yoktu; konuyla ilgili slogan ve resimler, siyasal İslamcılık, başka yaşam tarzlarına müdahaleci din anlayışı, ve kendi siyasi emelleri uğruna din istismarı yaptıklarına inanılan kişiler üzerine idi.

Muhafazakâr – dindarlar, Sünni Müslümanlık haricinde, mezhepler ekseninden bakmadan da inançlı Müslüman olunabildiğini gördüler. Görüştüğüm çoğu laik Müslüman eylemcinin kendilerini “dindar” olarak tanıtmaları karşısında dindarlık ve sekülerlik (laiklik) tanımlarının tekrar sorgulanması ve yenilenmesi ihtiyacı hissediliyordu. 

Parkta sadece temel İslami kaynaklara dayalı, inancı ve “kalp temizliğini” önemseyip diğer ritüellerin dinin aslında olmadığı iddiasıyla geleneği dışlayan bir dinsellik üretilmedi. Miraç Kandili’ni kutlamak, kandil simidi dağıtmak, parkın hemen yanı başında, yol inşaatında kullanılan demirler ve tellerle şekillendirilen yapay dilek ağacına siyasi dilekler yazmak gibi bazı uygulamalar, geleneklerin dinî yaşamdaki yerini yeniden düşünmeye sevk edici bir anlam taşıyordu…

Sonuç olarak Gezi Parkı tecrübesi ile birlikte, dinin, iktidarların kendi konumlarını sağlamlaştırmak için istihdam ve istismar edebildikleri edilgen bir unsur olmaktan başka, muhalefet ve direniş konularında da çok önemli bir motivasyon kaynağı olabildiği, on bir yıllık AK Parti iktidarından sonra tekrar ortaya çıkarılmış oldu.

İslami dindarlığın sadece bir çeşit tanımının yapılamayacağı, bazı siyasi konularda çok farklı düşüncelere sahip olanların da kendilerini dindar olarak tanımlayabilecekleri, bu durumda yeni tanımlamaların geliştirilmesi gerekliliği belirginleşti.

Bunlarla birlikte parkta, aynı dünya görüşüne sahip olunmasa ve aynı yaşam tarzı benimsenmese de, özgürlük, adalet gibi ortak zeminlerde buluşup birbirine saygı içerisinde, çoğulcu bir ortamda yaşanabileceğinin pratiği geliştirildi. Gezi Parkı’nda kısa bir süreliğine de olsa yeşermiş olan bu pratiğin, gündelik kutuplaştırıcı politikalarla çiğnenip yok edilmeden kalıcı kılınması için tekrar tekrar anımsanmasında, ve bütün bir toplum olarak karşılaştığımız ‘çoğulculuk sınavı’nı başarıyla tamamlamamız için iyi bir örnek olarak hafızalarımızda yer tutmasında büyük fayda olacaktır…

(Bu yazı 19.06.2014 tarihli Taraf Gazetesinde yayınlanmıştır.)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s