(Fatih Yetim)
Türkiye’nin yakın tarihinde şimdiden gösterişli bir yer edinen 28 Şubat sürecinin yıldönümünü idrak ettiğimiz şu günlerde, bu sürecin başlıca ritüellerinden olan “fişleme”nin bizim topraklara has bir zanaat olduğunu düşünüyorsanız eğer, Fransızların meşhur “l’affaire des fiches” (fişleme davası) olayından henüz haberiniz yok demektir.
Hani şu laikliği tanımlarken sık kullandığımız bir ifade vardır: “Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması.” Fransa bu laiklik yasasını 1905’de onaylamıştır. Ancak oyunun asıl heyecanlı kısmı 1900-5 yılları arasında geçer. Bu dönemde III. Cumhuriyeti yaşayan Fransa, orduda ve devlet kurumlarında gittikçe güçlenen Katoliklere karşı çözüm (?) arayışındadır. Nitekim 1901’de çıkarılan bir dernekler yasasıyla Katolik dindarlara ait dernekler kontrol altına alınmaya çalışılır. Aynı dönemde kilise yönetimindeki okullara da sıkı bir denetim getirilir. 1902’de başbakan olan Émile Combes, yeni bir yasayla bir günde 2500 Katolik okulunu kapatır.
Aslen dindar bir çevrede dünyaya gelen Combes, ailesi fakir olduğu için kilisenin bursuyla okumuş, ancak kendisinde din adamı olma istidadı görülemediği için doktor olmuş; bu süreçte tanıştığı mason locasına katılmış ve politikaya atılmıştır. Rahip olması, bağlı bulunduğu kilisenin bir komisyon kararıyla engellenen Emile Combes’un Fransa tarihinin gördüğü en büyük kilise karşıtlarından olması şaşırtıcıdır.
Emile Combes, en büyük hedefi olan laiklik yasasını onaylatmaya bir adım kala patlak veren tarihi skandalla istifa etmek zorunda kalmıştır: “Fişleme davası!”
Dönemin savaş bakanı General André, Fransa Büyük Doğu mason locası (Le Grand Orient de France) işbirliği ile orduda bulunan subayları dini ve politik görüşlerine göre fişler. Bu fişleme neticesinde engellenecek ve terfi ettirilecek subaylar tespit edilir. Değişik kaynaklarda geçen tahmini fişleme rakamı 20.000 civarındadır. Fişleme taktikleri ve kullanılan kelimeler ise bize pek yabancı sayılmaz: “ayine gidiyor”, “evinde haç var”, “fikirlerimize kapalı”, “cumhuriyetçi”, “sabit fikirli değil, kazanılabilir”, “babası Cizvit”, “ailesi zengin”, “çocuğu Katolik okuluna gidiyor”, ila ahir… En yaygın iki fişleme kelimesi VAL (Va à la messe: ayine gidiyor) ve VAL AL’dir (Va à la messe avec un livre: ayine bir kitapla gidiyor). Fişleme neticesinde tedarik edilen bilgiler önce mason locasının merkezinde toplanıyor, orada tasnif edilerek General André’ye sunuluyordu. Ordu bir anda cumhuriyetçiler ve irticacılar diye iki kısma ayrılmıştı (républicains et réactionnaires). “Mürteci” damgası yiyen subayların terfileri engellenip, sürgün kararları gündeme gelir. Orduda bulunan 425 generalden yaklaşık yarısı fişlemeler neticesinde “mürteci” olmaktan kurtulamaz.
Nitekim bazı Fransız tarihçiler, Birinci Dünya Savaşı’nın başında Almanlara karşı alınan mağlubiyetleri istidatsız cumhuriyetçi subayların terfi edilmesine, yani Büyük Doğu mason locasına bağlarlar. Kardeşi bir Cizvit rahibi olduğu için fişlenen ve engellenmek istenen General Foche’un Almanlara karşı kazanılan zaferlerin mimarı olması ise cabası!
Skandalın ilk patlak verdiği tarih 1904, kurum ise Fransa Deniz Kuvvetleri Komutanlığıdır. Çok yetenekli bazı subayların Katolik oldukları gerekçesiyle görevden alınmak istenmesi perde arkasında dönen oyuna dair ilk ipuçlarını vermeye başlar. Sağcı gazetelerin olayın üzerine gitmesi ve General André’nin sağcı vekillerin baskıları neticesinde mecliste sorgulanması skandalı açığa çıkarır. General ve başbakan istifa eder. Ancak Fransa tarihinde bir benzeri daha yaşanmamış bu olay, özellikle Katoliklerin zihinlerine masonlar aleyhine kazınır.
Fransızca’dan güzel Türkçemize geçen yüzlerce kelimeden biri olan “fişlemek” (Fransızcası: ficher) fiilinin pratikte nasıl uygulandığını da yine Fransızlardan öğrenmiş gibiyiz.