İLAN-I AŞK

Hiç aklıma gelir miydi bir gün herkesin okuyabileceği bir yazı aracılığıyla sana aşkımı bütün açıklığıyla ilan edeceğim? Gelmezdi. Çünkü ben aslında seni sevdiğimi ve seveceğimi bilemeden başka sevgilerde teselli bulmuş, oradan oraya koşturmuştum şimdiye kadar.

Küçüklüğümden beri adını duyardım, iyi özelliklerin ağızdan ağıza dolaşırdı, dolayısıyla bir hayranlık temeli o zamandan atılmıştı belki de, ama o kadar işte. Bazılarından seninle ilgili onca övgü dolu sözü dinledikten sonra ilk karşılaştığımız zamanı dün gibi hatırlıyorum. Hayalini zihnimde yaşattığım ve başkalarının sevdiği güzele karşı nazlıydım aslında. Kimseye söylemezdim ama daha görmeden, tanımadan kıskanmaya başlamıştım seni. Hatta kırılmıştım, neden güzelliğini bu kadar belli ettin, neden benden önce başkasını kendine hayran bıraktın diye. Hiç tanımadığın bir sevgiliye henüz görmeden nazlar yapmak, hafiften küsmek, hatta ilk bakışını bile bu yüzden gizli saklı yapmak nasıl tatlı bir acıdır bilir misin? İşte o duyguyu tattım ben seninle.

Ne kadar naz yapsam da, ne kadar kıskançlık acısını yaşasam da ilk görüşte aşık ettin beni kendine. Kalbim bir başka titredi, gözüm bir başka gördü. Bütün kızgınlıklarımı unuttum, bütün hatalarını affettim; bu güzellik kimde olsa o da kendine saklamaz, başkasına göstermek için yanıp tutuşma günahına dalardı çünkü. Sarhoş gibiydim o birlikte geçirdiğimiz birkaç gün içinde. Hala bir rüya gibi hatırlarım o günleri. O günlerde gördüğüm o rüyanın zamanı gelince bir hülyaya dönüşeceğini nereden bilecektim ki…

İlk görüşmeden sonra yüzünü görmek kısmet olmadı uzun süre. Ama göremediğim zaman unuttuğumu zannetme sakın! Görenlerden haberlerini aldım. İyi hallerine sevindim, kötü hallerine üzüldüm. Fotoğraflarını buldum bazı yerlerden. Sakladım. Günlüklerimin arasında, kitaplarımın sayfa aralarında, en önemlisi de aklımda sakladım resimlerini. Onlara her bakışımda bir gün sana kavuşacağımın hayalini kurdum. Arkadaşlarla konuşurken, seni tanıyanlar senden bahsettikleri zaman gizliden gizliye kulak misafiri oldum. Bir gün seni onlardan daha fazla seveceğimden emin olduğum için onların o sevgileri beni çok rahatsız etmemeye başladı. Doğaldı bir yerde; güzelin çok seveni olurdu, çok konuşanı da olurdu. Sineme gömdüm bütün bunları ve sabırla bekledim vaktin dolmasını.

Gözden ırak olan gönülden de ırak olur derler; doğruymuş. Üniversiteden mezun olduktan sonra yurtdışına giderken, yani senden çok uzaklara gitmek üzereyken bir görüşme yapmıştık, hatırlar mısın bilmem. O zaman bu söze katılmadığımı, senin benim yanımda hep ayrı bir yerin olduğunu, başkasının sevgisinin senin yerini alamayacağını söylemiştim. İnsan gençken, tecrübesizken, ne kadar da bol keseden atıyor, ne kadar da toyluklar yapıyormuş meğer. Ayrıldım, gittim uzaklara. En başta vatandan ayrılık, sevdiklerimden ayrılık, ailemden ayrılık, yeni bir ülkeye, kültüre, yeni insanlara alışma kaygısı derken sen hayalimden yavaş yavaş silinmeye başladın maalesef. Başka acılar ve zevkler sana karşı beslediğim vuslat hayalimi soldurmaya başladı. Bunda tabii seninle olan yaşanmışlıklarımızın hemen hiç olmaması da etkili oldu. Neredeyse platonik bir aşktın sen benim için. Birkaç kısa görüşme ve kurulan hayallerden ibaretti bende sana ait olanlar. Onlar da sevgiyi ve sabrı beslemeye ne kadar yeterdi ki?

Aylar ve yıllar geçtikçe sana ait hatıralar da azaldı bende. Yılda veya iki yılda bir ülkeme geldiğimde seni de gördüm. Bazı görmelerimde sevgim tekrar kıpırdanmaya başlıyor, bazılarında ise körelmeye yüz tutuyordu. İç dünyanın karmakarışık ve keşmekeş olduğunu düşündüğüm zamanlarda, iyi ki de onunla beraber yaşama kararı almamışım diye seviniyordum. Ama bazen de sana değil, etrafındakilere, hayatına giren insanlara kızıyor, onları affedemiyordum sana yaşattıklarından dolayı. Sevgim şefkate dönüyordu kimi zaman; yaşadığın sorunların sorumlusunun sen olmadığına, faillerin başka olduğuna kendimi ikna etmeye çalışıyordum. O dönemde sen artık benim için zaten dokunamadığım ve bundan sonra da kendi rızamla dokunmayacağım, uzaktan şefkat ve merhametle, tabii biraz da sevgiyle baktığım bir masumeydin.

Sevgiyi başka yerlerde aradım uzun süre. İskandinavya’da ve Almanya’da güzeller gördüm seni unutturan, kendine hayran bırakan. Onlarla vakit geçirdim, onları sevdim, arkadaşlarıma onlardan bahsettim hayranlıkla. Sonra İngiltere’ye gittiğimde ise oradaki güzeller onları da unutturdu, bütün ilgimi üzerlerine çekmek istediler ve bunda da başarılı oldular doğrusu. Belki bir yıl onların kollarındaydım. Birini tanıyınca ötekini unutuyor, başkasını tanıyıp biraz vakit geçirince bir öncekini aklımdan çıkarıyordum. Bir çapkın mıydım, bir kelebek gönüllü müydüm, bilmiyorum. Gençliğin getirdiği bir serserilikle başım mı dönüyordu? Hayatımı bir güzele bağlamamanın özgürlüğü mü şımartıyordu beni, yoksa her şey olağandı ve hiç sorun yok muydu? Asıl güzelin başka yerde olduğunu söyleyen ve serseriliğimin, çapkınlığımın farkında olan bir dostum ısrarla Fransa’ya davet etti beni bir zaman. Aman Allahım! Estetiğin âlâsını orada gördüm. Güzellik denen şey somutlaşmış, Fransa’da ikamet ediyordu adeta! Bakmaya doyamadığım güzelleri orada tanıdım. İsviçre’deki güzeller de bir başkaydı tabii, hatta hayatını tamamen kendileriyle geçirmeye değecek güzellerdi ama Fransa’dakilere tutulmuştum bile ben. Ama bir ömür hangisiyle geçer, ben razı olsam da benim seçtiğim bana razı olur mu gibi kaygılar da peşimi bırakmadı bir süre.

Bazı arkadaşlarla güzellikler üzerine konuşurken, ben İngiltere’deki ve Fransa’daki güzelleri anlatırken birkaç arkadaş seni hatırlattı bir gün. Donakaldım, ne diyeceğimi bilemedim. Ben yeni sevgililerimden büyük hayranlıklarla bahsederken bir anda kapıdan eski bir sevgilimin çıkagelmesi gibi bir hayretle kalakaldım öylece. Senin güzelliğinden, seninle vakit geçirmenin cazibesinden, başkalarıyla kıyaslanamayacak olan güzelliğinden dem vurdular. Hoşuma gitmedi tabii bu durum. Başkalarının hala seni bana övmesi kıskandırdı ve sana kavuşamamış olmak kızdırdı yine. Kendimi toparladım ve yeni sevdiklerimin senden neden çok daha üstün olduklarını ispatlamaya koyuldum. Karşımdakileri ikna edebildim mi bilmiyorum ama sanırım konuşurken söylediklerimin doğru olduğuna gerçekten inanıyordum. Dediğim gibi, seninle yaşanmışlığımız çok azdı; hep hayallerde yaşamıştık. Gönül hoşluğuyla seninle bir haftamız bile geçmemişti. O yüzden onların üstünlüğüne başkasını ve kendimi ikna etmeye çalışırken elimde bulundurduğum deliller hep diğer güzellerin lehineydi.

Yine yıllar geçip de ortalama bir ömrü yarılamaya yaklaştığımda ülkeme, hatta senin bulunduğun mekana gelip de seninle uzun bir vakit geçirme durumu doğduğundaki duygularım ne pek olumluydu, ne de pek olumsuz. Üstelik, doğrusunu söylemek gerekirse, sana olan önyargılarım hiç de az değildi. Seninle geçireceğim sürenin sıkıcı ve bunaltıcı geçeceğine dair endişelerim vardı; o yüzden tanıyanlara seni sordum. Seninle nasıl güzel vakit geçirebileceğimi sordum. İyi yanlarını araştırdım, zor huylarını öğrendim ve sonunda sana geldim. Bir sevgiyle miydi bu gelişim? Belki, ama öyle büyük bir sevgi değil. Bir arkadaşlık amacıyla mı? Hayır. Bir nevi mecburi iş görüşmesi, iş yolculuğu gibiydi bu buluşma; ama kaderin hesabıyla benim hesabımın aynı olmadığını bilmiyordum tabii.

Bu gelişim çok başka oldu diğer gelişlerime kıyasla. Seni uzaktan gördüğüm anda bu buluşmamızda başka bir şeyler olacağını hissetmiştim zaten. Önceki görüşmelerimiz hep birkaç gün veya en fazla bir hafta sürer, üstelik hep bir telaş ve koşturmacalar arasında sıkışır, geriye de seninle ilgili hatıra olarak hep bir stres, bunalım kalırdı. Kavgalar, sürtüşmeler ve bıkkınlıklardan başka sevgiye dair pek az şey bırakırdın ardında. Ama bu sefer öyle olmadı. Uzun sure vakit geçirince birbirimizi tanıma fırsatını yakaladık. Eksik ve fazlalarınla hayalimdeki seni değil gerçek olan seni tanıdım. Vücudunun tatlı kıvrımlarını daha uzun ve rahat seyrettim. Duruşunu, bakışını, uyumanı, uyanışını, kavganı, sevgini, romantizmini, nostaljini gördüm, tanıdım, daha doğrusu yaşadım! Nefesini içime çektim, sıcaklığını hissettim, gözyaşlarınla ıslandım!

Seni tanımak için seni yaşamak, onun için de yeterli bir zaman geçirmek gerekirmiş, bunu anladım. Güzellik için mükemmellik şart değilmiş, bazı kusurlar da güzelliği tamamlayan unsurlar olabiliyormuş, bunu fark ettim. Estetik sadece somut görüntüde olmazmış, yaşam tarzında da, konuşmada da, düşünmede de ve hatta hayal kurmada da estetik olurmuş; sevgilide estetiği sadece yüz güzelliğinde aramak büyük bir yanlışmış. Ama bu demek değil ki senin yüzün ve vücudun güzel değil; aksine, sana daha yakından baktıkça insan senin gözlerinden kayboluyor. Sana dokundukça insan bırakmak istemiyor. Seninle konuştukça insan kendi cehaletinden utanıyor. Ne çok tecrübe biriktirmişsin o zarif ruhunda! Ne kadar da hemen etkisi altına alan bir büyün varmış senin, benim daha önce farkında olmadığım. Biliyorum, herkeste olduğu gibi sende de bazı eksiklikler var; bunlardan kimi zamanla giderilecek, kimi de hep kalacak, ama hep kalacak olan kusurlarınla güzelsin sen. Eksikliğinle, o eksikliklerinden yakınmanla hoşsun.

Başka ülkelerde, başka kıtalarda estetiği, güzeli ararken, aslında seni aramışım ben. Başka güzeller için beslediğim ve adına sevgi dediğim duygular sadece birer teselliden ibaretmiş. İnsan seninle huzura kavuşur, seninle sükûnete erermiş. Cennet denilen yerin bazı tasvirlerini daha iyi anlamak için seni tanımak gerekirmiş. Güzellik sendeymiş, seninleymiş, seninle olmakmış, sana bakmakmış…

Ayrılmamıza henüz uzun bir süre var ama beni ayrılmanın hüznü sarmaya başladı bile şimdiden. Bu hafta seninle geçirdiğim doğum günüm, en unutulmazlarından biriydi. Bana kendinden çok şey verdin, bana kendini fazlasıyla açtın, benimle çok şey paylaştın. Eminim, şimdiye kadar bana sundukların, bundan sonrakilerin yanında bir şey sayılmaz. Olsun; ben sabırla sendeki güzellikleri keşfetmeyi bekleyeceğim. Bu arada hem zamana, hem de bazı kusurlarına, nazlarına sabredeceğim; çünkü sen uğruna beklenmeyi fazlasıyla hak ediyorsun, sevgili İstanbul!

7 thoughts on “İLAN-I AŞK

  1. Harika bir Istanbul yazisi. Donus oraya galiba Emrah. Bu gidiste benim de durumum belli olabilir. Selam…
    Hakan Cangul

  2. Yazının ilk cümlesinde başlayan sevgilinin kim olduğu merakım yazıyı okudukça arttı. Çok akıcı ve sürükleyici bir şekilde ilerlerken, cumartesi gününü İstanbul’da ve birlikte geçirmemiz ipucu ile, sevgiliyi tahmin edip okumaya devam ettim. Bu tahminle, her benzetmede İstanbul’u görünce yazıdan daha bir keyif aldım. Sevgilinin İstanbul olduğunu öğrendikten sonra yazıyı bir daha bu bilinçle okuyup daha bir keyif almalı. Çok güzel bir yazı olmuş. Ellerinize sağlık.


  3. Bu ilan-i askın üzerine yorum yapmak haddimi aşar. Ama ben de asık oldum ve aşkıma tekrar kavuştum

  4. A lot of thoughts in my mind and a lot beautiful things to say about this but.. I’m just going to say, make sure you and other read this.
    “I guess we both fell for the same thing…

  5. Abi yazi hakkinda ne dusunecegimi merak etmistiniz. Yalnizca okurken aklimda yankilanip duran, kafamda surekli tekrar ettigim iki kelimeyi yazmak geliyor icimden: BEN DEMİSTİM. Size ve “bir sehirle arkadas olabilecegini” hissetigim (sayilari az) herkese soyledigim seydi “you will fall in love with İstanbul”. Siz olmussunuz digerleri de sirasini bekliyor 🙂

    Neyse ki benim “askim” sizinkinden biraz farkli kiskanmiyor, seviniyorum O’nun asiklarinin sayisi arttikca. Çünki bence aşık olduğun şehirle konuşmanın en keskim yolu bu: aşkını O’nun size anlattıklarını, senin ona duyduklarını başkalarıyla paylaşmak. Tabi karşındaki de aşık olmalı aynı güzele ki seni anlasın. Benim de farklı bir kıskançlığım var, O’nu anlamayanların O’nu/ O’ndan konuşması… Öyle ki O’nu öven ama O’na layık olmadığını hissettiğim şarkı/şiir/nesir ne duysam içerliyorum.

    Bu kadar sözün üstüne hiç gitmeyecek ama ben İstanbul’a bi kuma getirdim yalnız. Evet, Edinburgh… Nasil da geldi oturdu kalbime ve resmen bir sızı oldu içimde hatırladıkça burnumda tüten. Nesi var İstanbul’la kıyaslasam? Bu acımasız karşılaştırma da daha ringe çıkamadan mağlup. Ama evde gül gibi hanımı dururken bir Fettan a amansızca gönlünü kaptıran bir aşığın hali benimkisi. Birkaç günlüğüne olsun kendimi bi daha O’nun koynuna atacağım vakti, adeta fiziksel bir ihtiyaç gibi, tuz yalayıp da su içmeyi özler gibi özlüyorum. Neyse bu da bi yazı konusu…

    İstanbul size neler anlattı dinlemek için sabırsızlanıyorum; eminim benim bunca yıldır yapmayı beklettiğim nice keşfi siz bu kısa birlikteliğinize sığdırmışsınızdır. Kaleminize sağlık abim; laf aramızda İstanbul da size boş değilmiş, samimiyizdir biz, benden saklamaz.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s