BİR AŞKIN ANATOMİSİ

AK Parti hükümeti, belki de ilk defa, kendileriyle ilgili ciddi bir güven kaybına yol açabilecek mahiyette sorunlarla karşı karşıya. MGK imzası, fişlemeler, yolsuzluk ve rüşvet iddiaları bunların başında geliyor.

Bu sorunlar geniş bir halk kitlesini oldukça rahatsız etmişken, AK Parti seçmeni olan muhafazakârların büyük kısmı, sorumlulardan hesap sormak yerine daha farklı bir tutum sergileyerek, ‘yine de’ hükümete ‘sahip çıkmayı’ tercih ediyorlar bugünlerde.

Bu ilginç durumun nedeni sadece “parti fanatizmi” diyerek geçiştirilmemesi gereken, sosyolojik arka planıyla da anlaşılması gereken önemli bir konu…

Öncelikle; muhafazakârlar Türkiye tarihinin çok büyük bir kısmında devletle sorunlar yaşadılar. Başörtüsü ve İmam-Hatip sorunları, dinî cemaat ve tarikatların faaliyetlerini hep gizli yapmak zorunda kalmaları, dinî pratikleri kamusal alana taşıyamama sorunu, İslami yaşam tarzına devlet müdahalesi sorunu vs.

Yaşadıkları bu dışlanmışlık ve bastırılmışlık zamanlarında onları rahatlatan liderlerin en önemlisi Başbakan Erdoğan oldu; bu yüzden büyük bir minnettarlık besliyorlar. O iktidardan gittiği takdirde dindar kitlenin tekrar “mazlum” duruma düşeceğinden, ya da en azından şu anda sahip oldukları güçten ve birlik ruhundan mahrum olacaklarından endişe ediyorlar. Bu endişe, bugünlerde şahit oldukları hataları onların nazarında bir anda ikincil konuma indiriyor.

Örneğin, Adnan Menderes gayet seküler bir yaşam tarzına sahip olmasına rağmen dinî yaşama sağladığı rahatlıktan dolayı dindarlar kendisini hâlâ ayrı bir duygusal bağ ile anıyor.

Muhafazakâr kitlenin seküler devlet ile yaşadığı en son ve en büyük kriz 28 Şubat döneminde meydana geldi. O süreçte yaşanan “travmanın” etkisi hâlâ sıcaklığını koruyor. Başörtüsü ve İmam-Hatip mağduru onbinlerce insan ve çeşitli dinî gruplar hâlâ o yaşadıkları acıların etkisindeler.

28 Şubat’ın yaşattığı sorunların şiddeti, hemen bütün muhafazakârların aynı çatı altında toplanması sonucunu doğurmuştu. Çatının üstünde bulunan Erdoğan, başından beri yıldızı gittikçe parlayan bir sembol isim hâline geldi. Bu durumda, Erdoğan’ın iktidarının sarsılması durumu ister istemez 28 Şubat günlerine tekrar dönme ihtimalini hatırlatıyor ve bir paniğe sebep oluyor.

Türkiye’nin muhafazakârları temelde devlete sadık bir anlayışa sahipler. O yüzdendir ki, şimdiye dek dünya görüşlerine çok zıt, hatta kendilerine türlü haksızlıklar yapan devlet yöneticilerine bile illegal bir müdahale ya da itiraza teşebbüs etmediler. AK Parti ile birlikte ise ‘din sorunu’ bitmeye yüz tutunca devleti çok daha farklı bir şekilde benimsediler, Erdoğan’a ve devlete daha da ‘farklı bir anlam’ yüklemeye başladılar.

O yüzden, özellikle de kriz dönemlerinde dile getirilen “dış güçler” faktörüne inandıklarında, devletin bekasını ve ülkenin bütünlüğünü tehdit altında görüp, yanlış olduğunu kabul ettikleri bazı tutumlarına rağmen Erdoğan’ın etrafında kenetlenmeyi tercih ediyorlar.

Dershaneler sorunu, MGK imzası, fişlemeler, derken henüz onların mürekkebi kurumadan arka arkaya yolsuzluk ve rüşvet operasyonları ortaya çıktı. Bütün bunların arka arkaya gelmesi, her şeye rağmen, kendi tabanının gözünde hükümeti bir anda tekrar ‘mağdur ve masum’ pozisyonuna soktu. Ortaya çıkan bilgiler doğru olsa bile “asıl meselenin” onlar değil, Erdoğan’ı yerinden edip ülkeyi kaosa sürüklemek olduğu kanaati pekişti. Öyle olunca da hükümetin yanlışları, tabanındaki muhafazakâr kitlenin gözünde birden teferruat hâline geldi…

Devamını ve sonucu haftaya değerlendirelim.

(Bu yazı ilk olarak 26.12.2013 tarihli Taraf Gazetesinde yayınlanmıştır.)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s