Geçen haftalarda İngiltere’de bir genç Müslümanlar grubu olan The Honest Policy, Pharrell Williams’ın “Happy” şarkısına video klip düzenledi.
“Happy British Muslims” (Mutlu Britanyalı Müslümanlar) isimli bu videoda Müslüman kadınlar, erkekler, Avrupalılar, aslen Doğu ülkelerinden gelenler, başörtülüler, başı açıklar, modern görünümlüler, geleneksel olanlar, bekârlar, aileler, meşhur akademisyen ve aktivistler, sıradan insanlar… Hepsi de Batılı bir şarkı eşliğinde dans ediyorlar.
Verilen isme bakılırsa iki noktanın altı özellikle çiziliyor; Birleşik Krallık’ta yaşamaktan ve Müslüman kimliğinden memnuniyet. Biz de buralıyız, biz de uyumluyuz, biz de sizin gibi insanız ve mutluyuz, aynı zamanda çok çeşitliyiz demek istiyorlar.
Aslında dünyanın farklı yerlerinde aynı şarkıya çekilen çok sayıdaki klipten sadece biri olmasına rağmen bu videonun çok ses getirmesi, önemli bir soruna temas etmesinden kaynaklanıyor…
Türkiye’de İmam- Hatip lisesi ya da İlahiyat fakültesi mezunları, bu niteliklerinden dolayı kendi sosyal ortamlarında gayet itibar sahibi iken, ‘başka’ ortamlarda kendi dinî, sosyal ve kültürel kimliklerini belli etmekte az ya da çok tereddüt gösterirler.
Makbul vatandaşın laik, kentli, Sünni ve ‘Türk’ olarak tarif edildiği bir ülkede bu sıfatlardan birini taşımayanların kendilerini daima gizleme ya da olduklarından farklı, makbul olana benzer gösterme çabasında olmaları gayet ‘doğal’. Dindarlar, bu gruplardan sadece biri.
Zaten birbirinden oldukça kopuk yaşayan ve ‘diğerlerinin’ gündelik yaşam tecrübelerinden habersiz olan bu grupların birbirlerine karşı çok sayıda basmakalıp yargı örnekleri vardır.
Resmî öğretilerle, medya manipülasyonuyla, ya da öne çıkan bazı örneklerin genelleştirilmesiyle üretilen bu kalıplar, o kesimlere aidiyeti simgelediği düşünülen bazı ‘semboller’ görülür görülmez yeni tanışılan insan ve grupların üzerine hızla oturtulurlar.
Bu semboller bazen kıyafet biçimidir, bazen mezun olunan okuldur, bazen konuşup yazarken tercih edilen kelimelerdir, kimi zaman da okunan gazete ve kitaplar, ikamet edilen semt ve mekânlardır.
Her kesimin kendi içindeki olağanüstü çeşitlilikten diğerlerinin çoğunlukla haberi dahi olmaz. Bu durumda ‘her ihtimale karşı’ kendisini bir süreliğine de olsa gizlemek, hazırlanmış önyargıların ‘kurbanı’ olmamak için tercih edilen bir yol olarak kullanılır.
Örneğin bizde mütedeyyinler, Batı’da ise genel olarak Müslümanlar ile ilgili yerleşmiş bazı algılar vardır.
İmam- Hatip ve İlahiyat mezunları, genel olarak da dindarlar, mutluluk ve eğlenceyle pek ilişkilendirilmezler. Modernitenin bazı araçlarını kullanmaları, sanatın çeşitli dallarıyla ilgilenmeleri genellikle şaşırtıcı bulunur. Dindar biriyle hoş ve eğlenceli vakit geçirmek, entelektüel sohbetler etmek de aynı şekilde.
Batı’daki dindar Müslüman algısı da pek farklı değildir; topluma entegre olmakta zorlanırlar, kendilerini çoğu zevkten mahrum bırakırlar, siyasal İslamcılık potansiyelleri vardır ve onlara göre bu çok tehlikelidir!
Mütedeyyin Müslüman kitlenin, kıyafetten günlük hayat pratiğine, din ve ahlak anlayışlarından entelektüel derinliğe kadar çok büyük bir çeşitlilik içerdiği çoğu zaman gözardı edilir.
Hâlbuki aşırı muhafazakârından aşırı reformistine kadar büyük bir yelpazeye sahip olan onca insanı tek kalıpta değerlendirmek ve bunu bazı sembollerin üzerine bina etmek büyük bir yanlış ve haksızlıktır.
“Happy British Muslims” videosu, hem yaptığı etkiyle, hem de aldığı olumlu ve olumsuz tepkilerle sözkonusu yanlışlığı azaltan ve Müslümanlar arasındaki çeşitliliği gözler önüne seren başarılı bir çalışma.
Tabii, böyle bir videoyu hazırlama ‘ihtiyacını’ doğuran ‘içerideki’ ve ‘dışarıdaki’ faktörler ise ayrı bir tartışma konusu…
(Bu yazı 01.05.2014 tarihli Taraf Gazetesinde yayınlanmıştır.)