TAKİYYE AHLAKI

Türkiye siyasetinin baskıcı tabiatının sonucunda gündeme gelen “Takiyye ahlakı”, Mehmet S. Aydın’ın formüle ettiği bir kavram. Formülde takiyye ile ahlakın yan yana getirilmesinin sebebi, takiyyenin sadece bir siyasi taktikten ibaret kalmayıp bir tür ahlaki düşünme ve ahlaki eylem ortaya koyuyor olması.

Felsefedeki ‘Tedbir ahlakı’nın bir parçası olarak görülebilecek olan bu kavram, ‘amaç ahlakı’ denen teleolojik ahlakla ilgili. Şu eylemi yapmalıyım ki şu sonucu alabileyim dendiğinde amaçlar başka görüntüler altında gizleniyorsa, bu durum tedbir ya da takiyye olarak adlandırılıyor.

Peki, amaçlarını gizlemek, gizli ajandalara sahip olmak, ve farklı suretlerde görünmek ne derecede meşru, ne derecede ahlakidir?

Bu konuda ölçü, kendisinden korktuğunuz ve korunma ihtiyacı istediğiniz durumun ciddiyetine ve şiddetine göre şekilleniyor. Can güvenliği, ülke ve mal güvenliği, namus güvenliği gibi konular ilk akla gelen ‘ciddi’ konular. Bunları tehdit ve tehlike altında görenlerin bazı gerçekleri gizlemeleri, kendilerini ya da bazı gerçekleri ‘korumaları’ (“vikaye”) kimi zaman bir ‘ödev’ hâline bile gelebiliyor.

İşte tam bu noktada görecelilik ve birtakım riskler devreye giriyor!

Görecelilik, hangi durumun ne kadar ciddi, ne kadar tehlikeli, ne kadar sakınılması gerektiği konusunda herkesin kendi kararını kendisinin vermesiyle ilgili. Kimi için işten atılma ihtimali yeterince büyük bir tehdit olarak algılanabilirken, başkası için, bazı doğruları ya da gerçekleri söylediğinde sosyal çevresinden dışlanması ihtimali çok korkunç bir seçenek olarak görülebiliyor.

Kimi siyasi kariyerinin önündeki engelleri aşma telaşındayken kimileri akademik kariyerlerini önceleyebiliyor. Bazıları evlerine götürecekleri ekmeğin kesilmesinden korkarken başka birileri dünya görüşlerini öğrenip yaşama özgürlüklerinin kesilmesi ihtimalini en korkunç bir tehlike olarak görebiliyor.

Kendini koruma ve gizleme tutumu çok büyük oranda bir risk de içeriyor; gizlenmeyi gerektirecek şartlar konusundaki yorumların ve görecelilik alanının genişletilmesi, bir ‘ahlaksızlığı’ da beraberinde getirebiliyor.

Başlarda çok ciddi ve hayati konularda başvurulan bir ara çözüm olan gizlilik ve saklanma hâli, bir süre sonra sınırların genişlemesiyle birlikte bir ahlaksızlık ve ilkesizlik hâline dönüşebiliyor; hatta bazı Müslüman toplumlar ve gruplarda olduğu gibi zamanla bir “huy” ve “günlük ahlak” hâline dönüşüyor.

Türkiye’de insanların önemli bir kısmının siyasi, ekonomik ve sosyal hayatlarında takiyye ahlakına başvurmalarının nedeni, Mehmet S. Aydın’ın da dediği gibi, öteden beri “yeterli ölçüde demokrasinin” ve “liberal bir siyasal iklimin” olmayışıyla yakından ilgili.

Siyasal iklim ve toplumsal yapı böyle olunca, hangi ideolojinin nerede, hangi yetkili makamda bulunduğu fark etmiyor ve elinde öyle ya da böyle bir güç bulunduranlar, kendileri gibi olmayanlar üzerinde farklı yollarla baskılar uyguluyor ve farklılıkların gizli bir şekilde devam etmesine yol açıyorlar.

Etken ve edilgen aktörler değişse de baskı altında tutma, dışlama, yasaklama fiilleri ile gizlenme, kendini olduğundan farklı gösterme, yeraltında faaliyet yürütme eylemleri aynı şekilde devam ediyor.

Bu hâl ise, verdiği geçici ve yalancı ‘sakinliğin’ yanı sıra, hem devlete, hem güç sahiplerine, hem de mağdur olan toplum kesimlerine çok çeşitli şekillerde zarar vermekten başka bir sonuç getirmiyor.

Sonuç olarak elde, ‘asıl maksadına’ ve ‘ajandasına’ bir türlü güvenilemeyen siyasetçiler ve siyasi söylemler, ‘ana hedefleri’ bilinemeyen, hesap sorulması mümkün olmayan ve devamlı endişe uyandıran sivil toplum oluşumları ve çalışmaları kalıyor…

(Bu yazı 24.07.2014 tarihli Taraf Gazetesinde yayınlanmıştır.)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s