DEVLETTEN ÖNCE NİYET FARZ MI?

İslam’ın Hanefi öğretisine göre, abdest almadan önce niyet etmek farz değil. Namaz kılmak ve hacda tavaf etmek gibi ibadetlerin olmazsa olmaz şartı olan abdest için niyetin, yani o anda yapılan temizliğin ne amaçla yapıldığının düşünülüp dile getirilmesi zorunlu kabul edilmez.

Aynı durum, çok daha büyük öneme sahip olan ve aynı zamanda hükmî-dinî bir temizlenme olarak değerlendirilen “gusül abdesti” için de geçerli. Gusül abdesti olmadan camiye girmek ve Kur’an okumak dahi Sünni mezheplerce, örneğin Türkiye’nin Sünni Müslümanlarının çoğunluğunun mezhebi olan Hanefiliğe göre “caiz” değildir.

Böylesine önemli bir temizlik öncesinde de niyet etmek, o temizliğin ne amaçla yapıldığını gizliden veya açıkça dile getirmek şart değildir. Önemli olan temizliktir; temizlenmesi gereken yerler gereken şekilde temizlendikten sonra maksat hâsıl olmuş olur.

Bununla birlikte, niyet konusundaki prensipler namaz ve oruç gibi ibadetler için daha farklıdır. Namazdakine benzer hareketler yapsanız da, bir gün sabahtan akşama kadar aç kalsanız da, eğer niyetinizi açık veya gizlice dile getirmediyseniz, yapılan eylemler geçerli birer ibadet olarak görülmez.

Niyet konusundaki bu prensip farklılığının nedeni, deyim yerindeyse, ‘araç’ ve ‘amaç’ ritüeller arasındaki ayrışmayla ilgilidir. Namaz ve oruç gibi ibadetlerin şekilleri dinin ana kaynaklarında belirtilmiş ve İslam’ın tarifi içinde yer almıştır. Onlar ‘gaye ibadet’ iken, onlara hazırlık niteliğindeki abdest gibi eylemler, ‘vesile’ ya da ‘araç ibadet’tir.

Peki, devlet kurmak, İslami öğretide bir vesile midir, yoksa gaye mi? Müslümanlar, adına “İslam devleti” dedikleri bir devlet kurmak zorunda mıdırlar? Bunun için, “İslam devleti” ismini de anarak bir niyette bulunmak yükümlülüğü altında mıdırlar?

Daha da önemlisi, bütün Müslümanların cevabını bulup sonra da olanca netliğiyle dile getirmeleri gereken soru şudur: İslam’ın siyaset anlayışında asıl olan ve yöneticilerden beklenen yeter-şart niyet midir, yoksa sonuç mu? Yani adında ya da anayasasında ‘İslam’ın zikredildiği bir devletin yaptığı uygulamalar artık birer teferruat mıdır, yoksa bir devleti ‘İslami’ yapan şey, İslam’ın siyasetle ilgili temel prensiplerini hayata geçirmiş olması mıdır?

Bana göre, siyaset ve devlet birer araç kurumlardır; onlar vesilesiyle elde edilmesi gereken daha yüksek gayeler vardır ve o gayelerin kimin eliyle ve hangi isim altında gerçekleştirildiği tali bir konudur.

Abdest ve gusülde olduğu gibi, niyet etmemek, bir eylemi her zaman seküler ya da “gayri İslami” yapmaz. Aslolan, siyasi eylemlerin isim ve kalıplarının değil, niteliklerinin bütün olarak İslami değer ve ölçülere uygun olması, hatta başka bir ifadeyle, ‘zıt olmaması’dır.

Bu nedenle, örneğin “imam nikâhı” denen evlilik akdinin İslamilik ile zorunlu bir ilişkisi yoktur. İslam’ın nikâh akdiyle ilgili temel prensipleri vardır ve o prensipleri yerine getiren herhangi bir belediye nikâhı da gayet İslami sıfatını hak eder; üstelik “imam nikâhı”ndan daha da İslamidir.

Hâsılı, adalet ve özgürlüğü sağlayıp ‘fitneyi’ ve zulmü engellemeyen devletler gizli ya da açık şekilde İslam devleti kurmaya ‘niyet etseler de’ makbul değildir. Adalet ve özgürlüğü sağlayıp garanti altına almak gibi fonksiyonları yerine getiren devletler ise, gizli ya da açık şekilde niyet etmeseler de İslami ve makbuldürler.

(Bu yazı 02.10.2014 tarihli Taraf Gazetesinde yayınlanmıştır.)

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s