LAİKLİK MÜBAREK OLSUN

Kurban derilerinin, AK Parti iktidarının tam muktedir olduğu bugünlerde, Türk Hava Kurumu’na toplanmasına dair devlet eliyle yapılan yoğun teşviklere şahit olunca, hatta TRTradyosundaki bir konuşmacının “Başka yerlere verilecek deriler devletimizin aleyhinde kullanılacaktır, dikkat edin!” ifadesini duyunca ister istemez gülümsedim.

Zira yakın denebilecek bir zamana kadar kurban derileri ve Türk Hava Kurumu’nun ismi, bilhassa İslami hareketler arasında bir gerginliğe neden olurdu. Bir tarafta İslami çalışmalar yapan hareketlerin maddi kaynaklarından biri vardı, diğer tarafta ise laik devletin kurumlarından biri; tabii bu durumda derilerin gitmesi ve gitmemesi gereken yerler de belliydi!

AK Parti hükümetleri döneminde muhafazakâr kanatta yaşanan ilginç bir değişime tanıklık edildi; daha önceleri şiddetle itiraz edilen kurumlar ve faaliyetler çok hızlı bir şekilde kabul edilir ve hatta fazlasıyla benimsenir oldu.

En başta ‘demokrasi’ sistemi, henüz bundan yaklaşık yirmi yıl önce siyasal İslamcılar ve diğer bazı İslami hareketler tarafından “haram” ya da “gayri İslami” olarak görülüp reddedilirken, 28 Şubat süreciyle birlikte, katı-laik devlete karşı en büyük ve ‘meşru’ bir can kurtaran bir araç olarak görüldü. O zamandan beri, karşılaşılan hemen her itiraza karşı “Ama demokrasi ve insan hakları!” şeklinde itiraz edilebildi. Özellikle de bir süreden sonra sayısal çoğunluğun garantilenmesiyle birlikte demokrasi ‘sevgisinin’ dozu daha da yükseldi!

Laiklik de benzer şekilde, bir süreye kadar ‘bütün kötülüklerin anası’ gibi değerlendirilirken, laik devletin iktidar koltuğuna muhafazakârların oturmasıyla birlikte daha şirin bir hâl aldı, zamanla benimsenir oldu. Zamanın başbakanı Erdoğan, 2011’de Mısır’ı ziyaret ederek laikliği benimsemelerine dair teşvik edici sözler söyledi: “Ben Mısır’ın da laik bir anayasaya sahip olmasını tavsiye ediyorum. Çünkü laiklik din düşmanlığı değildir. Laiklikten korkmayın. Umarım ki Mısır’da yeni rejim laik olacaktır. Umuyorum ki bu açıklamalarımdan sonra Mısır halkının laikliğe bakışı değişecektir.

YÖK ve MİT gibi kurumlarla ilgili olarak da aynı dönüşüm yaşandı. Önceleri gerek varlığıyla gerekse uygulamalarıyla en çok eleştirilen kurumlardan biri olan YÖK’ün ‘hâkimi’ olunduktan sonra ne varlığıyla ilgili, ne de akademik dünyaya verdiği zararlarla ilgili daha önce yapılan herhangi bir eleştiri duyulur oldu. MİT de aynı şekilde, önceleri muhafazakâr kesimin en itici bulduğu ve uygulamalarını eleştirdiği kurumlardan biriyken, ‘kontrol’ altına alındıktan sonra, yaptığı uygulamalarda belirgin bir değişiklik olmamasına rağmen benimsenir ve savunulur bir kurum hâline geldi…

Kurumsal devamlılıkların yanı sıra, devletçi refleksler geliştirmek, farklı düşünenlere ve muhaliflere baskı uygulamak, sistemi iyileştirmek yerine kendisini muhafaza etme gayretinde olmak gibi tutumları görünce, bütün bu ve benzeri dönüşümler bizi en azından şu iki sonuca götürüyor.

Birincisi, demek ki muhafazakâr- dindarların laiklikle, seküler devletle prensipte ve temelde bir sorunu yokmuş; sorun, militan laiklik uygulamaları ile, din ve dinî gelenek karşıtı katı laikçilik ile imiş.

İkincisi, aslında muhafazakâr- dindarların şimdiye dek esaslı bir sistem eleştirisi yokmuş; onlarınki sadece bir ‘tarz eleştirisi’ imiş; daha çok kendileri ve kendi faaliyetleri ile ilgili bir özgürlük talebi imiş. Mesela devletçilik, milliyetçilik, cumhuriyetçilik, laiklik gibi “Atatürk ilkeleri” zaten çoktan kabul edilmiş de bu benimseyişin ortaya çıkması için uygun bir ortam gerekiyormuş…

O hâlde şu soruyu sormanın zamanıdır sanırım: Bütün mesele herkesin yararına olacak adil bir düzeni tesis etmek miydi, yoksa sadece iktidarı kapmak mıydı?

(Bu yazı 16.10.2014 tarihli Taraf Gazetesinde yayınlanmıştır.)

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s