DİNE KARŞI DİN

Meşhur İranlı düşünür Ali Şeriati, (1933-1977) en kısa ve özlü kitaplarından biri olan Dine Karşı Din isimli eserinde, din sosyolojisi açısından geçmişe ve günümüze ışık tutacak önemli bir tartışma yapar.

Şeriati’ye göre, tarihte dinin olmadığı bir toplum görülmemiştir ve eski insanlar hep “dinî” insanlardır; Tanrı’yı ve metafizik âlemi kabul etmeme anlamındaki “dinsizlik” o dönemlerde yoktur.

Bu durumda, şimdiye dek karşı karşıya gelen, her zaman ‘din ile din’ olmuştur; yoksa ‘din ile dinsizlik’ değil!

Yazar, bu tezini güçlendirmek için “küfr” ve ondan türeyen “kâfir” kavramlarına çok önemli bir açıklık getirerek, bu terimin dinsizlik ve ateizm anlamında kullanımının ortaçağdan sonra başladığını söyler. İslam’da ve antik uygarlık döneminde küfr’den bahsedildiğinde kastedilen, dinsizlik değil, “başka bir din”dir; her din, diğer bir dini küfr ile itham edebilmektedir.

İnanç konusundaki diğer hayati kavram olan “şirk” de tanrısızlık demek değildir; bilakis “müşrik”lerin çok sayıda tanrısı vardır. Hatta duyguları açısından müşrik de dindardır, fakat dinî veya İslami ölçüler açısından yanlış yola sapmıştır. Putperestlik de, sayısız “maddi ve gayr-ı maddi” biçimi olan şirkin sadece özel bir türüdür.

Ali Şeriati, din ile din çatışması derken, temelde iki tür dinî anlayış ve pratikten bahseder: “Tevhid dini” ve “şirk dini”.

Tevhid, her nesnenin, her insanın, her rengin, her türün, her tözün, her şeyin tek “bir yaratıcı”sının olduğuna inanmaktır. Tabii bu inancın bazı maddi tezahürleri de olacaktır: “Tevhid inancı aynı zamanda insanlığın birliği düşüncesini getirir. Soylar, ırklar arasındaki, bireyler ve haklar arasındaki birlik inancına iletir, değer yargılarının da birleştirilmesi hedefine yol açar.

Şirk dini”, tevhid inancının karşısındaki en saldırgan ve dirençli gücü oluşturur. Hz. Musa’ya en şiddetli direnci ve saldırganlığı gösterenlerden Samiri, Bel’am ve Karun, Hz. İsa’nın karşısındaki Ferisiler, Hz. Muhammed’in düşmanı olan Mekke müşrikleri, ve Hz. Ali’yle savaşan Benî Ümeyye de hep Tanrı’ya inanan insanlardı; fakat farklı din anlayışları vardı.

Yazar, tevhid dininin ana özelliklerini şöyle sıralar: Allah’a inanç ve kulluk, devrimcilik ve hamlecilik. Buna karşılık şirk dininin özelliği ise, bütün dini inançların saptırılması sayesinde, statükoyu meşru göstermek ve ona gerekçe hazırlamaktır. Böylece şirk dini kullanarak şunu yapmak ister: Halk toplumsal durumun zorunlu yani “kader” olduğuna inanarak baş eğmelidir.

Dine karşı olanların, dini doğuran sebepler olarak gösterdiği etkenler, aslında şirk dinini doğuran sebeplerdir: Bunlar; bilgisizlik, ayrımcılık, mülkiyet ilişkileri, sınıflı toplum olgusu ve bir sınıfın üstünlüğü olarak belirtilebilir.

Şeriati, Batı’da aydınların ve “özgürlük savaşçıları”nın Kilise ile olan mücadelelerini de “tevhid dini” ile “şirk dini” arasında bir çatışma olarak değerlendirir ve aydınların din hakkındaki bazı olumsuz yargılarından bahseder: “Din, uygarlıkla, ilerlemeyle, halkın yararlarıyla, özgürlükle bağdaşmaz, yahut hiç değilse bu gibi hedeflerle ilgisizdir.” Bu yargıyı, hatta “Dinin halkların afyonu olduğu” iddiasını da haklı görür, ancak, burada kastedilen dinin ‘şirk dini’ olduğunu savunur. Ona göre aydınlar, “Doğru bir yargılama, ama yanlış bir genelleme” yapmaktadırlar; çünkü ‘tevhid dini’ bu ithamları hak etmemektedir.

Bu argümanların günümüz Türkiye’si ve Müslüman coğrafyasıyla olan ilişkisini bir sonraki yazıda ele alalım…

(Bu yazı, 30.10.2014 tarihli Taraf Gazetesinde yayınlanmıştır.)

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s