SEKÜLERLEŞME

Geçen hafta, bir süreliğine ‘görece’ bir geri çekilme yaşayan dinin ‘dünyaya’ tekrar dönüşünden bahsetmiştim. Bu bağlamda, ‘sekülerleşme’ konusundaki nitelikli çalışmalarıyla önde gelen isimlerden olan José Casanova’nın din ve sekülerlik anlayışına değineceğim.

Casanova, sekülerleşmenin üç anlamı olduğunu söyler.

Birincisi, dinî inanç ve pratiklerin modern toplumlarda azalması.

İkincisi, dinin özelleşmesi (privatization), yani özel alanda yaşanır hâle gelmesi.

Ve üçüncüsü, devlet, ekonomi ve bilim gibi alanların seküler olarak ayrışmaları (differentiation), yani bu alanların dinî kurum ve normlardan “özgürleşmeleri” (emancipation).

Bu üçlü ayrımı yaptıktan sonra Casanova, bu üç önermenin de birbirinden bağımsız bir şekilde ele alınmasını ve terimin bu üç anlamının da farklı toplumlar ve medeniyetler için karşılaştırmalı tarihsel analizler yapılarak tartışılmasını önerir.

Bu şekilde yaklaşılmadığı zaman, bırakalım Asya, Uzakdoğu ve Ortadoğu toplumlarını, Amerika ve Avrupa toplumlarında dinin yerini tartışan din sosyologlarının dahi anlaşabilmesi çok zor görünüyor.

Çünkü hem sekülerleşmeye verdikleri anlamlar farklılık içeriyor, hem de iki kıtanın toplumları birbirinden farklı toplumsal ve siyasi tecrübeler yaşıyorlar.

Katolik ve Protestan Hıristiyanlık arasında büyük farklar olduğu gibi Luteran Protestanlik ve Kalvinist Protestanlık arasında da önemli farklar var. Bu farklılıklar, çok sayıda “Batı modernleşmesi”ne ve çok sayıda sekülerleşme tecrübesine neden oldu.

Örneğin Latin- Katolik kültürel alanında ve genel olarak kıta Avrupa’sında din ile seküler alanlar arasında, yani Katolik Kilisesi ile modern bilim, modern devlet ve modern kapitalizm ile bir çatışma (collision) sözkonusu idi. Bunun sonucunda da sekülarizm, dine (özelde Kilise’ye) karşı sert ve eleştirel oldu. Modernite, aklı, özgürlüğü ve dünyevi işleri dinden özgürleştirme çabasına girdi. Katı sınırlar çizildi, din kenara ve özel alana itildi.

Anglo- Protestan kültürel alanında ve özellikle Amerika’da ise bunun tersine, din ile seküler alanlar arasında “gizli bir anlaşma” (collusion) olageldi. Amerikan Protestanlığı ile kapitalizm arasında, din ile bilim arasında çok az bir gerilim yaşandı, ve Amerikan Aydınlanması din karşıtı bir tutuma girmedi.

Hattâ kilisenin devletten ayrılmasına yönelik maddenin anayasaya eklenmesi dahi, Casanova’ya göre, dinî özgürlüklerin ‘devletin müdahalelerinden korunması’ amacıyla yapılmıştı. Avrupa’nın tecrübe ettiği Kilise kurumu ile karşılaşmayıp, doğrudan modern seküler bir devletin içinde neşet ettiği için Avrupa’nın sekülerleşme sürecini Amerika yaşamadı…

Batı’nın kendi içinde bile sözkonusu terimin tespitine yönelik çaba bu kadar problemler içerirken, tartışmaya diğer dinler, özelde de müslüman toplumlar girdiği zaman bir mutabakata varmak, Batı’nın sekülerleşme tartışmalarını müslüman toplumları da kapsayacak şekilde genellemek imkânsız hâle geliyor.

Bu durum da, hem İslam’ın kendi teolojisini, hukuk ve ahlak prensipleri sosyolojinin gözüyle yeniden incelemeyi, hem de müslüman toplumların yaşadıkları siyasi ve toplumsal tecrübelerin, yani her birinin sekülerleşme süreciyle ve seküler devletlerle olan ilişkilerinin analiz edilerek kendi özel kavramlarının ve sorunlarının ortaya çıkarılmasını gerektiriyor.

(Bu yazı, 12.03.2015 tarihli Taraf Gazetesinde yayınlanmıştır.)

Reklam

One thought on “SEKÜLERLEŞME

  1. Geri bildirim: Sekülerizm ve Sekülerleşme Arşivi | Serdargunes' Blog

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s