GEZİ’DE KARŞILAŞAN DİNDARLIKLAR

Gezi Parkı protestolarıyla birlikte oluşan yeni bir sivil muhalefet türünün gücü karşısında toplumu kutuplaştırma politikalarının tercih edilmesi ve protestoların içine bir şekilde şiddet unsurunun karışmasıyla birlikte, parkta oluşan yeni siyasi ve sosyal iklim ister istemez gölgede kaldı.

Parkın biber gazları, manipülasyonlar, provokasyonlar ve istismarlarla çevrelenmesi, içeride yeşeren yeni toplumsal gerçekliklerin Türkiye kamuoyunun büyük bir kısmının dikkatinden kaçmasına neden oldu.

Olayların, haberlerin ve iddiaların birbirine karışmasının sonucunda, kaçınılmaz olarak birbirinden farklı algılar ve kanaatler oluştu.

Gezi’yi değerlendirirken kimi ilk günlerindeki ‘doğal’ oluşumu esas aldı, kimi sonraki süreci. Kimi sadece parkta oluşan havayı ele alarak oradaki sıradışı ve yeni olan toplumsal- siyasi havayı önemsedi, kimi diğer eylem yerlerindeki atmosferi ve bazı olumsuzlukları gözardı edemeyeceğimizi savundu.

Toplam üç yazı içinde, bütün eylemlerin toplu ve geniş çaplı analizinden ziyade, Gezi Parkı’nda teneffüs ettiğim havanın özelliklerinden birini değerlendireceğim…

Gezi Parkı protestosunun en önemli ve değerli özelliği, Türkiye’nin birbirinden oldukça kopuk hâlde yaşayan, biraraya gelmeleri hayal dahi edilemeyen kesimlerini bir park içerisinde toplayabilmesi idi.

Dünya görüşleri, siyasi düşünceleri, içinde yetiştikleri gelenekler, gelir ve eğitim düzeyleri birbirinden farklı olan kesimlerin parkta karşılaşmaları, yeni etkileşim biçimlerini beraberinde getirdi.

Bu buluşma ve etkileşimlerde en dikkatimi çeken unsur, parkta farklı dinselliklerin buluşması ve bu buluşmanın ülkenin siyasi ve toplumsal geleceğine yönelik sunduğu bazı heyecan verici işaretler idi.

Konuyu ilgi çekici kılan diğer bir faktör ise, eylemler sürecinde toplumda oluşan ya da oluşturulan kutuplaşmanın daha çok din etrafında yoğunlaşmasıydı. Camiye ayakkabıyla girmek, camide içki içmek, Gezi Parkı’nda fuhuş yapmak, başörtülü kadınlara tacizlerde bulunmak gibi haber ve iddialarla birlikte, sözkonusu kutuplaşmanın tansiyonu gittikçe daha da arttı.

Halkın bir kısmının taşıdığı algıya göre protestocular laik, inançsız ve dine saygısız insanlardan oluşuyordu, hedefleri ise dindar başbakan ile hükümeti, ve onların temsil ettiğine inanılan dindar halk ve onların değerleri idi; gelgelelim, parktaki durum bundan daha farklıydı…

Türkiye Müslümanlarını din ile ilişkileri açısından kabaca sınıflandırırken kullanılan “muhafazakâr- dindar” ve “seküler” (laik) tanımlamalarını kullanırsak, bu iki kesim, protestolar sürecinde parkta gerçekleşen buluşmanın neticesinde kendi bilgileri ve pratikleri dışındaki başka bazı dinsellik ve dindarlıklarla tanıştılar.

Karşılaşmalar çeşitli şekillerde oldu; gerek protesto sürecinde hayata geçirilen bazı ritüellere tanıklık ederek, gerek bu ritüellere bizzat ve bilfiil katılarak, gerekse park içinde gerçekleştirdikleri muhtelif sosyalleşme şekilleriyle…

Bu karşılaşmaların neticesinde ‘sivil’ olan din, kendisine ‘resmîleşme’ yoluna girmiş olan dinden ve siyasi iktidarın temsil etmekte olduğu İslam anlayışından ayrı bir alan açmaya çalıştı.

Dindarlığın ve İslam’ın siyaset anlayışının mutlaka böylesi bir iktidarla tanımlanmak zorunda olmadığını, farklı düşünce ve eylemlerin de pekâlâ mümkün ve var olduğunu gösterdi.

Bunun yanı sıra, toplumdaki farklı din pratiklerini ve dindarlıkları temsil eden insanlar, aynı alanda nasıl birarada yaşanabileceğini hem bizzat tecrübe ettiler, hem de göstermiş oldular…

 (Haftaya laik kesimin tecrübelerini değerlendirelim.)

(Bu yazı 05.06.2014 tarihli Taraf Gazetesinde yayınlanmıştır.)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s