İSLAM GERÇEKTEN EVRENSEL Mİ?

Müslüman dünyanın karşı karşıya kaldığı en önemli düşünsel problem, İslam’ın evrenselliğinin mümkün olup olmadığı sorusudur. Tabii buna bağlı olarak da İslam’ın mesajının esneklik derecesi, değişmeye açık yanlarının oranı, farklı yorumlara karşı tavrının ne olduğu soruları gelir art arda.

Hz. Muhammed ile birlikte sonuncusu tamamlandığına inanılan Risalet ve vahiy, kıyamete dek insanlığa yetebilecek bir dinamizme sahip midir? Sahip ise bu dinamizmin dayanakları ve teorik temelleri nelerdir?

Hemen hemen bütün müslüman düşünürlerin ve İslami hareketlerin altını ısrarla çizdiği “Kur’an’a ve Sünnete dönmek” prensibi, dinin aslını koruyup devam ettirmenin yanı sıra, aynı zamanda bir gericilik, tutuculuk ve bir açıdan da ütopya olma durumunu ima etmez mi?

İslam sadece inanç ve ibadet alanlarında öğretiler vaz eden bir din değil. Adab-ı muaşeretten giyim-kuşama, miras hukukundan ceza hukukuna, ekonomiden siyasete kadar çok geniş yelpazede emirleri, yasakları ve tavsiyeleri içeren bir dinin, her zamana ve her coğrafyaya hitap edebilmesi mümkün müdür?

Miras hukukunda kadına erkeğin yarısı kadar pay veren, hırsızlığın cezası olarak el kesmeyi emreden, çokeşliliğe izin veren, kölelik ve cariyelik müessesesini kökten kaldırmamış olan bir din, günümüz toplumlarına gerçekten hitap edebilir mi? Örneğin İslam hukuku, müslümanlar tarafından Avrupa’ya ideal bir model olarak sunulabilir mi?

Klasik dönem” müslüman düşünürlerinin tartıştığı ve çözümler aradığı bu sorular, bilhassaCemaleddin Efgani ve Muhammed Abduh başta olmak üzere bütün “modern dönem” düşünürlerinin de gündeminde önemli bir yer işgal etti, hâlâ da etmeye devam ediyor.

Çünkü bir taraftan son yüzyıllarda Batı’nın siyaset, ekonomi ve düşünce alanlarındaki üstünlükleri karşısında şiddetli sarsıntılar yaşanıyor, İslam’ın da “aslında” bütün o alanlarda, teorik ve idealist de olsa önemli sözlerinin olduğu ispatlanmaya çalışılıyor.

Diğer taraftan da, müslüman dünyanın içinden bazı kişiler ve hareketler, ısrarla değişme karşısında direnmeye devam ediyor, İslam’ın yeni yorumlara ve yeni formlara kapalı olduğunu, eski hâliyle kendisine yeteceğini doğrudan ya da dolaylı şekilde iddia ediyorlar.

El-Kaide ve IŞİD, söylemleri ve eylemleriyle bu konuda en öne çıkan örnekler olarak dikkat çekse de, onlar gibi radikal ve şiddet yanlısı olmamakla birlikte, İslam’ı belli bir siyaset ve toplum anlayışıyla, çeşitli alanlardaki belli bazı formlarla sınırlandırma hâli müslüman toplumların hepsinde az ya da çok mevcut.

Batı’nın ‘meydan okumasına’ karşı cevaplar üretmeye çalışılırken, öte yandan ve aynı zamanda ‘içeride’ yaşanan fikir ayrılıkları, evrensellik tartışmasını tekrar hayati bir noktaya taşıyor.

Bütün insanlığa hitap etme iddiasıyla gelen bir dinin bazı müntesipleri, farklı dinler bir yana, nasıl oluyor da kendi ülkelerindeki farklı İslami yorumları dahi hazmedemez hâle geliyor ve gittikçe daha da kapalı, tutucu ve dışlayıcı bir hâle girebiliyorlar?

Cevabını önümüzdeki haftalarda arayacağımız asıl soru başka bir ifadeyle şudur: ‘İlahi’ ve ‘kutsal’ olanın sabit olması ile, dünyevi ve beşeri olanın değişimi, esnekliği ve çoğulculuğu zorunlu olarak gerektirmesi arasındaki gerilim nasıl aşılabilecektir?

(Bu yazı 13.11.2014 tarihli Taraf Gazetesinde yayınlanmıştır.)

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s