İngiltere’nin şüphesiz en güzel kentlerinde biri olan Brighton, eski çarşısı, iskelesi, kütüphaneleri, kafe ve restoranlarıyla, tarihî ve turistik mekânlarıyla en az birkaç gününüzü rahatlıkla geçirebileceğiniz hoş bir sahil şehri.
Son ziyaretimde, tren istasyonundan çıkıp İngiliz arkadaşımın evine doğru özlediğim o tarihî sokaklarda yürürken, eski çarşının bulunduğu North Laine ile gideceğim mahalle arasındaki “The Level” isimli büyük parktaki değişiklik dikkatimi çekti.
Geçtiğimiz yazdan beri, çoğumuzda olduğu gibi bende de farklı bir tür duyarlılık ve “algıda seçicilik” gelişti. Artık hangi ülkeye ve şehre gidersem gideyim, park ve orman gibi yeşil alanlara, halka açık mekânlara ayrı bir dikkatle bakıyor, şehir planlamalarında bu konulara verilen önemi sorguluyorum.
Hava iyice karardığı için parktaki yeniliğe bakma işini bir sonraki güne erteledim. Fakat evsahibimin aynı konudaki ilgisi ve heyecanı o gece her şeyi öğrenmemi sağladı.
Şehrin merkezî bir yerinde bulunan ve tarihi 1700’lü yıllara kadar giden The Level, aslında zaten gayet güzel, geniş ve kullanışlı bir parktı. Buna rağmen, toplumun farklı kesimlerinden çok daha fazla insanın güzel vakit geçirebileceği bir mekân hâline getirmek için oldukça büyük bir masrafa girilmiş.
Açıklanan resmî bilgilere göre, parkın restore edilmesi için harcanan para 2,2 milyon sterlin. Yenilenmiş hâlinde daha modern ve daha güvenlikli oyun alanları, tekerlekli sporlar için olanaklar, köpeklerini gezdirip eğlendirmek isteyenler için özel bir bölüm, çoğunlukla özel karaağaçların olduğu bitki koleksiyonu bahçesi, uzun yürüme ve bisiklet yolları, ve spor yapmak için ayrılmış alanlar bulunuyor.
Bunların yanı sıra kafeler ve sanat eserleri de ayrı bir renklilik katıyor ortama. Özellikle de, zemindeki yuvarlak betonlar üzerine işlenmiş iki boyutlu resimler çok anlamlılar. Resimler arasında şehrin ve parkın tarihinin yanı sıra toplumsal birlik ve uyumu konu alanlar da var. Örneğin, bir sonraki gün parkta gezerken, ülkenin toplumsal renklerini anlatan dairenin dilimlerinden birinde, çocuğunun elini tutan başörtülü bir kadın resmi dikkatimi çekmişti.
Bunları konuşurken, bir taraftan da Brighton’ın turistik tarafı da güçlü olan bir sahil kenti olduğu aklımdaydı. Acaba yeşil alana ve halkın kullanımına sunulmuş parklara ülkenin her tarafında aynı önem veriliyor muydu? Beraber küçük bir araştırmaya koyulduk.
İngiltere’de bazı parklara “The Green Flag Award” isimli bir standart ödülünün verildiğini gördük. Yukarıda bahsettiğim özelliklerin yanı sıra, parkın yönetiminin ve maddi gelir- giderlerinin şeffaf olması gibi başka bazı şartları da karşılayan parklara veriliyor bu ödül.
Brighton & Hove şehrinde ödül alan park sayısı 6. Birleşik Krallık’ta toplam 1278 park bu standartlara uygun görülmüş. Sadece Londra’dakilerin sayı ise 297.
Bu vesileyle, İngiltere’de herkesin, evinden en fazla 300 metre mesafede geniş bir parka ulaşabilmesini hedefleyen bir prensibin de titizlikle hayata geçirilmeye çalışıldığını öğrenmiş oldum.
Arkadaşımla birlikte bütün bu bilgileri yorumlarken bir taraftan da kendi kendime ülkemizdeki şehirlerin planlarını, yeşil alanlara verilen ve verilmeyen önemi düşündüm. Tabii bir de yaklaşan yerel seçimleri, bu tür konuların adayların ve seçmenlerin gündeminde ne kadar yer alabildiğini ve oy verirken nelere dikkat ettiğimizi… Derken dalmışım…
(Bu yazı, 30.01.2014 tarihli Taraf Gazetesinde yayınlanmıştır.)